AKP'nin en büyük zaafı, kendini "iki arada bir derede" hissetmesidir.
Taban ile tavan arasında bir yerlerde ama mutlaka bir boşlukta asılı kalmasıdır!
Milli Görüşçülerin siyasette en önemli özellikleri, kendilerini "ötekiler" olarak görenlerin siyasi temsiline soyunmalarıdır.
"Ötekiler" uzun yıllar muhalif sol aydınlar tarafından Batı'dakinin fotokopisi olmaya zorlanan "işçi sınıfı" olarak tarif edilmeye çalışıldığı için "ötekiler" solu hiçbir zaman kendinden bilmemiş, hatta o da "bu kurtarıcıları" "ötekiler" olarak addetmiştir.
Türkiye'de itilmiş-kakılmış koalisyonuna salt ekonomik itilmişliği ile değil sosyolojik kakılmışlığı (yaşam tarzı) ile birlikte sahip çıktığı için Milli Görüş bu kesimin temsil hakkını elde etmiştir.
Türkiye'de Necmettin Erbakan'ın başbakan olması, ülke tarihinin dönemeç noktalarından birisidir.
Taban tarihinde belki de ilk kez tavan olmuştur!
Ama heyhat! Tabanın tavan olmaya ruhen ve aklen hazır olmadığı da ilk kez bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Hoca ve ekibi ne yapacaklarını, ne edeceklerini bilmeyen bir eda içinde ülke yönetmeye kalkmışlardır.
Örneğin, hem ulema takımı Köşk'e ilk kez bu dönemde davet edilmiş, hem de TSK, diğer bürokratlardan ayırt edilerek özel bir maaş zammını bu dönemde almıştır.
"Ne şiş yansın ne kebap!"
* * *
Hoca'nın iktidarı taşıyamayacağı, Anadolu'da yükselen muhafazakár-burjuvazi tarafından da kabul görünce Necmettin Erbakan, Recep Tayyip Erdoğan ile yedeklenmiştir.
Erdoğan bir yandan tabana mavi boncuk dağıtırken "ben değiştim!" şiarı ile tavana da gül sunarak kendisine iktidar kapısının açılacağını akıllıca tespit etmiştir.
Ancak, Erdoğan da tıpkı Erbakan gibi "ne şiş yansın ne kebap" politikalarının dışına çıkamamaktadır. Neden?
Zira, hem Erdoğan'ı, hem Erbakan'ı yaratan Milli Görüş akımı, tıpkı Marksist akımlar gibi, bir ülkeyi yönetmek üzere kurgulanmamış, dolayısıyla öyle "dizayn" edilmemişlerdir.
Bir ülkenin nasıl yönetileceğine dair ellerinde ne bir proje, ne bir tasavvur, ne de bir tahayyül vardır.
Onlar sadece itiraz etmeyi bilirler!
Ellerindeki şablon kendilerine sadece "namuslu olmalarını" söylemektedir. O kadar!
Bu konuda da son zamanlarda ne kadar yıprandıkları ayrı bir meseledir.
Milli Görüş, aynen Marksist akım gibi, yönetmek üzere değil, reddiye (ezilmişlere salt sahip çıkmak) üzerine kurulduğu için iktidar vuku bulduğunda ne yapacağını, ne edeceğini bilememektedir.
* * *
Erdoğan ve ekibi, zihin haritalarını öyle tanzim etmişlerdir ki taban ve tavanı aynı çatı altında görmeleri mümkün değil.
Onlara göre, tabanı memnun edecek her şey tavanı, tavanı memnun edecek her şey de tabanı rahatsız edecektir.
Öte yanda, bilmektedirler ki iktidarın tek yolu da hem tabanı, hem tavanı memnun etmeye dayanır!
Zihin haritalarına göre, tavan kendilerini asla kabul edemez; ama taban olmadan da asla yapamazlar. Üstelik hangi taban? Sadece ve sadece kendilerine destek veren taban!
Bunun için de hep bir ikileme mahkûm kalıyorlar: "Ne şiş yansın ne kebap!"
Bu hafta içinde bu ikilemin nasıl adım adım ülkenin boğazına sarıldığını işleyeceğim.