Nazik garson Obama!

ÖNCE bir saptama. Obama’nın Türkiye ziyaretinden zihinlerde bir sürü mesaj kaldı. Obama’nın söylediklerini günlerce tartışacağız ama Allah aşkına, bu önemli ziyaretin ardından aklınızda Recep Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül’e ait ilaç niyetine bir tek mesaj, veciz söz, kişisel vurgu, bağımsız öneri, anlamlı uyarı, tavır, proje teklifi veya talep kaldı mı?

Benim zihnimde sadece Obama, TBMM’de sarılıp öpünce Erdoğan’ın suratındaki aferin almış öğrenci kıvamındaki gülümseme kaldı. Ben "diyalog" bekliyordum, maalesef yine "tebliğ-tebellüğ" sistemi işledi.

* * *

Muhteşem bir organizasyon, muhteşem bir teknoloji kullanımı, muhteşem bir PR faaliyeti, muhteşem bir politikacı!

Demek ki, ABD tesadüfen dünyanın en güçlü ülkesi değil, Obama tesadüfen bu ülkeye başkan seçilmiş değil! Ana tezim ise güçlenerek hayatiyetini sürdürüyor.

ABD, devlet gibi devlet olduğu için atanmışlar mutfağı yönetmeye devam ediyor, seçilmiş garson da mutfakta pişenleri dünyaya servis ediyor. Tabii ki, garsondan garsona fark var. Bush hoyrat ve kaba bir garsondu, Obama gönül alan, fiks mönü dayatmak yerine müşteri taleplerini de dinleyip mutfağa ileten bir garson olmak istiyor.

Obama ziyaretinden bende geri kalan en önemli vurgu, garsonun üslubunun değişmesi oldu. Ancak, mutfak, eşyanın tabiatı gereği, aynı mutfak!

* * *

ABD açısından "Türkiye" kelimesi yine ilk ağızda "enerji" kelimesini çağrıştırıyor.

Türkiye’de "enerji yatakları" yok ama Türkiye dünyanın kalbini çalıştıran "enerji deposu"nun ortasında ivedilikle ABD’nin, sonra Avrupa’nın söz sahibi olma iddiasını pekiştirecek en güçlü ve güvenilir ülke.

Lütfen, önce "Türkiye" ve "enerji" kelimelerini yan yana koyun, "Ermenistan", "diaspora", "İslam", "Irak", "İran", hatta "özgürlük", "laiklik", "demokrasi" ve diğer ilgili kelimeleri bu kelimelerin ardından düşünün!

* * *

1) Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye enerji hattı,
Ermenistan ile sınır kapısını açmayı gerektirmez mi? 24 Nisan bu açıdan başımızda bir sarkaç değil mi?

2) Azerbaycan telaş etmesin, enerji konusunda elinde çok güçlü bir kart var, ABD onu da (Örn. Dağlık Karabağ) mutlu etmek zorunda değil mi? (Bkz. Obama’nın Aliyev’e telefonu.)

3) Dünya petrol rezervinin % 10.6’sını barındıran Irak’ın ABD denetiminde bir yönetim altında "toprak bütünlüğü"nün korunmasına Türkiye büyük katkı yapamaz mı?

4) Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Irak enerji kaynaklarının (petrol+doğal gaz) % 20’sini stoklarken Kuzey Irak’ın esenliğine, petrolün dünyaya ihracına Türkiye yardımcı olamaz mı?

* * *

Bu görevleri layıkıyla ifa etmek için Türkiye’nin, a) Kendi tarihi ile yüzleşmesi, b) Öncelikle kendi Kürt’ünü kazanması, c) Ortadoğu’ya Batı gözüyle bakması (laik- demokrasi), d) Katiyen Batı’dan kopmayacağının garanti altına alınması (AB üyeliği), d) Arada bir dayılanmasının duymazdan gelinmesi (one minute), e) Kaldı ki eninde sonunda ABD ve AB’nin dediklerinin esas olacağının kavranması (NATO-Rasmussen), f) Doğulu gelenek icabı mutlaka önden öpülmesi (ziyaretin bizzat kendisi) gerekmez mi?

Geçen hafta hemen hemen tüm bu edimler yerli yerine oturtulmadı mı?

* * *

Şimdi size zihin egzersizi yapmak için bir soru:

"Ilımlı İslam" terimi ile "model ülke" terimleri arasında sözde mutlaka fark var ama özde ne fark var?
Yazarın Tüm Yazıları