Paylaş
Dün yazmıştım:
Kanımca, lider veya lider adayının:
1) Kitle tarafından aynı anda hem kendisinden birisi olarak kabul görmesi, hem de üstün addedilmesi gerekir.
Kitle kendisinden birisini arar ama illa ki onun vasıflarının kendi vasıflarından yüksek olmasını bekler. Mustafa Sarıgül kitle ile çok rahat diyalog kuruyor, insanlarla şarkı söylüyor, onları çok rahat kucaklıyor, kitle ile ilişkisinde kibir yok. Bazı genç kızların kitle psikolojisi etkisi ile Sarıgül’ün eline dokunmak için ağlaşmaları dikkatimi çekti. Sayısını bilemem ama ortada seçim falan yokken, kış ortasında, meydanın yanlış yerleştirilmesi nedeni ile kitlenin nerede ise yarısının Sarıgül’ü konuşurken göremediği bir ortamda insanlar 2 saat muazzam bir motivasyon içinde Bornova’yı coşkuya gark ettiler.
Mustafa Sarıgül kitle tarafından kabul görmüş bir siyasetçi!
* * *
2) Etrafına saçtığı adrenalinin kitle tarafından algılanması şarttır.
i) Mustafa Sarıgül’ün hitabet gücü yüksek. Kitle coştukça o da bir coşku seline kapılıyor. ii)Birebir ilişkilerde muazzam başarılı. Sıcaklığını kitleye kolayca yansıtıyor. Hatta kitle önünde farklı, bizlerle sohbet ederken farklı bir Sarıgül var. iii) Karşısındakine onu anladığına dair duyguyu çok rahat veriyor. Özellikle, kadınların ve gençlerin ilgisini çekiyor. Evlerinin balkonlarından sarkan insanların coşkusu çok önemli. iv) Bu miting için Belediye’deki mesaisinden sonra 4 gece İzmir’e gelen bir insanın çalışkanlığı ise tartışılmaz. v) Kendisine olan inancı kitle tarafından da kabul görmüş.
* * *
3) Döneminde kitlenin genel algılamasında ışığın suyun içinde verdiği görünüm türü “kırılım” yaratması elzemdir.
Işığın kırılması benzetmesi ile hem devamlılığı, hem de değişimi ifade etmeye çalışmıştım. Kitlenin talebi katiyen devrim değildir, kıymet verdiği değerler ile beklediği değişimin hal-i hamur edilmesini ister.
Dün yazdım. Adnan Menderes köylülüğü şehre, Süleyman Demirel şehri sanayileşmeye ve büyümeye, Turgut Özal sanayileşen ülkeyi dünyaya taşıyarak ülkenin nakıs talihinde ışık kırılması yaratmışlardır. Her biri suyun içindeki ışık misali dönemlerinde kırılma (kopmadan değişim) yarattılar. Her birinin anlaşılır bir misyonu vardı. Ayrıca, hiçbiri kitlenin korumak istediği muhafazakâr değerleri zorlamadı.
Mustafa Sarıgül’ün muhafazakâr değerleri koruma konusunda “ötekileştirmeme” sloganı cuk oturuyor. Kürt’ü Kürt, Müslüman’ı Müslüman olarak kabul etmek ama aradaki farkı, lehte veya aleyhte ayrımcılığa dönüştürmeme hüneri Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu muhafazakârlığın bizzat kendisidir.
* * *
Ancak, ben bu miting sırasında Sarıgül’ün nasıl bir ışık kırılması vaat ettiğini kavrayamadım. Misyonu ne? Muhafazakârlığı, neyi koruyacağı daha net anlaşılıyor ama değişim programı açık değil. Onu farklı kılan ne vaat ediyor?
Daha net ifade edeyim. Sarıgül’ün, Erdoğan’ın periferiyi (çevre) merkeze taşıma misyonunu devam ettirirken, Erdoğan’ın dışladığı merkezdekileri nereye taşıyacağına dair programı nedir, anlayamadım.
Mustafa Sarıgül rakibinin CHP değil, iktidardaki AKP olduğunu kitle önünde pekiştirmeli.
Bunun da yolu Erdoğan’ın iç ve dış politikada yarattığı eksen kaymasını düzeltmektir.
Bu çaba da mihveri AB ilkeleri olan dinamik ve samimi bir parti yaratmaktan geçer.
Bu başarılırsa, sevsin sevmesin, önümüzdeki dönemde herkesin izlemek zorunda kalacağı bir lider çıkacak ortaya!
Paylaş