Paylaş
Saygı duyduğum araştırmalarda TDH % 8’in üzerinde oy potansiyeline sahip gözüküyordu. Anketlerde soru “Mustafa Sarıgül’ün kuracağı partiye oy verir misiniz?” diye sorulduğunda oran % 16’yı geçiyordu!
Nihayet, Mustafa Sarıgül’ü hafta sonu pazar günü İzmir Mitingi’nde izleme şansını yakaladım. Bugün ve yarın Mustafa Sarıgül’ü kendimce bir siyasi parti liderinde aranması gereken üç nitelik açısından değerlendireceğim.
* * *
Kanımca, lider veya lider adayının:
1) Kitle tarafından aynı anda hem kendisinden birisi olarak kabul görmesi, hem de üstün addedilmesi gerekir.
Adnan Menderes, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan hitap ettiği kitle tarafından hem kendisinden birisi, hem de üstün kabul edilmiş kişilerdir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın bu grupta yer aldığı gerçeği tartışılmaz.
Öte yanda, bazı üstün niteliklerine rağmen Deniz Baykal, Cem Boyner, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller kitle tarafından “bizden birisi” olarak kabul görmemiştir.
* * *
2) Etrafına saçtığı adrenalinin kitle tarafından algılanması şarttır.
Belki de bu nitelik saptaması en zor niteliktir. i) Kişinin hitabet gücü, ii) birebir ilişkilerde sıcaklığı, iii) karşısındakine onu anladığına dair duygu verebilmesi, iv) illa ki çalışkanlığı ve v) nihayet davasına olan inancının kitle tarafından genel kabul görmesi bu niteliği tarif eden alt faktörlerdir.
Günlük hayatınızdan bilirsiniz, bazı insanlar yanında pozitif enerji ile dolarsınız, bazı insanlar ise sizi iter. Lider sadece kişilere değil, kitleye de pozitif enerji verebilen kişidir.
Gözümde bu niteliğin şahikası Süleyman Demirel’dir. Turgut Özal bu bahiste çok güçlü değildir. Tıpkı Bülent Ecevit gibi!
Cem Boyner bu niteliklerin önemli bir bölümüne sahiptir, ancak bazı açılardan zayıftır.
Recep Tayyip Erdoğan ise kitlede ya iticilik, ya hayranlık yaratmaktadır.
* * *
3) Döneminde kitlenin genel algılamasında ışığın suyun içinde verdiği görünüm türü “kırılım” yaratması elzemdir.
Ne demek istediğimi en iyi bu benzetme anlatıyor zira ışığın kırılması hem devamlılığı, hem de değişimi ifade edebiliyor. Kitlenin talebi katiyen devrim değildir, kitle muhafaza etmeye çalıştığı statüko/değerler/normlar korunurken, şikâyet ettiği statükonun/değerlerin/normların değiştirilmesini bekler. Kitle kendisini tamamen değiştirmek isteyen hareketlerden ürker, mümkünse kaçar.
Adnan Menderes köylülüğü şehre, Süleyman Demirel şehri sanayileşmeye ve büyümeye, Turgut Özal sanayileşen ülkeyi dünyaya taşıyarak ülkenin nakıs talihinde ışık kırılması yaratmışlardır. Hiçbiri kitlenin korumak istediği mufakazakâr değerleri zorlamamıştır.
Cem Boyner üstün “değişim programı”na rağmen muhafazakâr değerleri koruyabileceğine dair kitleyi ikna edememiştir.
Recep Tayyip Erdoğan şehirde periferiyi (çevre) merkeze taşıma misyonu yüklenmiş, muhafazakâr değerleri koruma konusunda muazzam bir güvence oluşturmuş ama merkezdekileri nereye taşıyacağına dair bir ışık kırılması programı yaratamamıştır.
Kitlenin bir kısmını kucaklarken kitlenin diğer bölümünü bu kadar ürküten bir lider yakın tarihimizde yoktur.
Yarın İzmir Mitingi ışığında Mustafa Sarıgül’ü bu üç nitelik açısından değerlendirmeye çalışacağım.
Paylaş