ÖNCE üç saptama: 1) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sorunların kökeninde sadece ‘türbanın yasaklanmasını’ vurgulayan açıklaması hiçbir gözlem ve olguya dayanmayan şansız bir tespittir. Batı’da kazandığı mevziler bu söz nedeni ile epey hırpalanmıştır.
Açıklamanın, her hesapsız sözden sonra yapıldığı gibi, tevil edileceğini hepimiz biliyorduk. Nitekim; aldığı tepkiler karşısında Başbakan bir kez daha gazetecileri suçlayarak geri adım attı.
* * *
2) Ancak, daha dikkatli söyleyebilse idi, işine öyle geldiği için zorladığı ‘türban’a doğrudan atıfta bulunmasa idi, Başbakan’ın tespitinde doğru bir yön de var.
Türkiye’de AKP’nin yükselişini analiz ederken; 2003 öncesi bir TV dizisinden hareketle simgesel olarak ifade ettiğim ‘itilmiş kadın ve kakılmış kocası’ ikilemini kullanmıştım.
O zamanki analizim Türkiye’de ekonomik çarpıklığın tepkisel anlamını sosyolojik (din) bir ayrışımda bulduğunu iddia ediyordu.
Şimdi de diyorum ki:
Avrupa’da yaşananlar (ekonomik) itilmiş ile (sosyolojik) kakılmışın aynı insanlar (Müslümanlar) olduğu gerçeği kavranmadan doğru anlaşılamaz!
* * *
3) Çok az vurgulandı; hatta kimileri bu vesile ile Fransa’dan PKK’nın veya Ermeni meselesinin öcünü almaya kalktılar, kimileri bir kez daha Müslümanları koruma güdüsüne yenildiler ama ne kadar haklı olurlarsa olsunlar, Fransa’ya dehşeti yayanlar, belki de birilerinin maşası olan serserilerdir!
Belki onları ekonomik nedenler bu hale getirmiştir ama artık onlar hiçbir işe yaramayan, esrar-alkol-fuhuş batağına batmış, yaşam tarzları ile İslam arasında hiçbir alaka kalmayan, geçim kaynaklarını hırsızlık başta olmak üzere her türlü kanun dışı ve gayri ahlaki eylem ile temin eden genç vandallardır!
* * *
Avrupa’da entelektüeller ne gibi bir analiz yaparlarsa yapsınlar, istediklerini suçlasınlar, bu olaylar Avrupalı normal yurdum insanı indinde Samuel P. Huntington’un ‘medeniyetlerin çatışması’ tezini doğrulayan kötü, çok kötü bir gelişmedir.
Orta sınıf Avrupalı gözünde artık Müslüman; aralarına sızıp, önce ekmeğini/işini elinden almış, sonra malına, ırzına ve hatta canına göz dikmiş, sonunda da zıvanadan çıkmış, kendisine entegre olması katiyen mümkün olmayan insandır!
Korkum odur ki, fatura bu konuda büyük çapta günahsız olan ancak AB önünde mercek altına alınmış Türkiye’ye çıkarılacaktır.
* * *
Kim ne derse desin; maalesef Samuel P. Huntington’un tezi, eksik de olsa, bir kez daha doğrulanıyor.
Huntington, 21. yüzyılı çatışan medeniyetlerin (büyük çapta Müslümanlar ile Batı medeniyeti) mücadelesinin belirleyeceğini iddia ediyor. 11 Eylül ve sonrasını da misal tutuyor.
Ben kendisi ile; ‘medeniyet’ boyutunu toplumsal çatışmalarda bağımsız ve ilk itici (çatışmayı başlatan) bir etken olarak gördüğü için hemfikir değilim.
Ancak, toplumsal çatışmalara ekonomik paylaşım sorunları önderlik ederken, sosyolojik (medeniyet) boyutun çatışmada yol gösterici, kışkırtıcı ve hatta tamamlayıcı özelliği olduğunu aynen kabul ediyorum.