Manzara-i umumiye

BUGÜN ve yarın memleketin genel fotoğrafını çekmek istiyorum. Amacım, Türkiye’nin, 2006’nın ilkbaharında hem kendisi, hem de yakın çevresi sıcak, çok sıcak bir yaza girerken, bazı soruları zihinlere yerleştirmektir.

* * *

2006 yılının ilkbaharı başlarken Türkiye çok garip bir görüntü veriyor.

1) İktidardaki AKP, TBMM’de mutlak çoğunluğa sahip. Böyle bir iktidar 1983’ten beri kimseye nasip olmadı.

2) Bugün bir seçim yapılsa, AKP’nin önüne geçebilecek herhangi bir parti de yok. Halen milletten en fazla teveccüh gören parti yine AKP! Kaldı ki, normal seçimlere daha 18 ay var.

3) Ülkelerin genel dengelerini tayin eden ekonomik göstergelerde de önemli bir sorun yok. Hatta, AKP iktidarının bugüne dek ekonomiyi doğru yönde ve sıkı bir disiplinle yönettiğini inkár etmek büyük haksızlık olur.

4) Ancak, ülkede huzur da yok! Herkes, her an "siyasi bir istikrasızlık çıkar mı?" diye sorguluyor. İnsanlar rast geldikleri dostlarına, hatta yeni tanıştıkları diğer insanlara hemen bu soruyu soruyorlar.

Neden?

* * *

İktidara muhalefet edenlerin önemli bir bölümü, hükümetin, devlet aygıtını ele geçirmek, ülkenin rejimini değiştirmek niyetinde olduğu görüşünü her geçen gün daha da güçlü hissederek yaşıyorlar.

İktidarın dar kadroculuk anlayışıyla kendisine sadakat yemini edenleri ve rejimi değiştirmek isteyenleri kamu görevlerine yığdığı inancı yüksek. Böyle düşünenler "vekáletle" yönetilen ve kavramın içerdiği anlamın ötesinde "süreklilik" arz eden görevlerin sayısının her geçen gün artmasından endişeli.

İktidarın, koşulsuz biat edecek "kendi zengini"ni yaratma gayretinde olduğu kanaati de giderek güç kazanıyor.

Muhalefet büyük oranda Başbakan’ın kafasında sadece tek bir proje olduğu görüşünde: Cumhurbaşkanlığı!

Cumhurbaşkanlığını da ele geçirince AKP’nin "devleti tamamen ele geçireceği" inancı bu çevrede egemen.

* * *

Öte yanda, AKP’liler de her an zorla iktidardan düşürülebilecekleri duygusu içinde yaşıyorlar. Onlara göre, ağızlarıyla kuş tutsalar dahi müzmin laikler kendilerini "rejim düşmanı" olarak görmekten vazgeçmiyorlar. Başbakan, istediği kadar barış çubuğu uzatsın, AKP’liler Özkök dönemi sonrası daha sert bir parlamento dışı muhalefet ile karşılaşacaklarına inanıyorlar.

Son dönemde AKP’yi yıkmaya yönelik muhalefetin genişlediğini de düşünüyorlar. Medyanın önemli bir bölümünün tavrını sertleştirdiği fikrindeler.

Önemle Başbakan bir "komplo" ile karşı karşıya olduğunu düşünüyor. Her an "düğmeye basılmasını" bekliyor. Herhangi bir taviz verirse, çorap söküğü gibi ardının kendiliğinden gelişeceği hesabını yapıyor. En basit bir eleştiriye bile "hainlik" sıfatını veya ağır bir ithamı layık görüyor. Zira, ona göre dost çevresi her geçen gün daralıyor.

* * *

İşte böyle bir ortamda "Şemdinli iddianamesi" yaraya parmak bastı ve cerahati patlattı. Muhalefeti, medyası, akademisyeni, hukukçusu ve dahi sade vatandaşı "iddianame"yi sadece bir "iddianame" olarak değil, bir "muhtıra" olarak kabul etti ve mezhebine göre değişik tarzda ama aynı şiddette tepki verdi!

(Yarın devam edeceğim)
Yazarın Tüm Yazıları