İKİ gündür yazıyorum. AKP, kendini seçen tabana hizmet üretemiyor.
Görüşüm odur ki: "... İktidar hem türban, hem de imam hatipler konusunda, tavana karşı duyduğu kaygılar çerçevesinde, tabanı oyalıyor."
Bu görüşe destek vermek amacıyla, Leyla Şahin’in "türbanı yüzünden üniversiteden atıldığı" gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yaptığı başvuruda hedefinin davayı kazanmak değil, kaybetmek olduğunu iddia ediyorum.
Kendisi böyle istemediyse dahi, onu yönlendirenler, davayı kaybetmeyi hedefliyorlardı.
* * *
İşte gerekçelerim:
1) AİHM’nin ilgili dairesi, Leyla Şahin’in "din özgürlüğü" açısından yaptığı ve üniversitede türban takma hakkını demokratik bir hak olarak savunduğu itirazını reddetmişti.
2) Ancak, AİHM’de bir alt dairede verilen bu kararı Büyük Daire’ye taşımak için Leyla Şahin’in ilk avukatının hazırladığı dilekçeyi, 5 hákimli bir jüri (panel) kabul etti. Bu istisnai bir durumdu. Bu durumda önceki kararın bağlayıcılığı kalmamıştı.
3) Dava, Büyük Daire’ye taşınınca yeni bir layiha (savunma) verme safhasına gelindi. Ama Ankara’da bir akademisyen grubu tarafından hazırlandığı söylenen yeni layihada Leyla Şahin, alt dairedeki iddiasını tersyüz etti. İlk avukatın itirazlarına rağmen:
Yeni layihada "din özgürlüğü" açısından, önceki dairede (alt daire) alınan kararın davacı Leyla Şahin tarafından kabul edildiği belirtildi ve davanın Büyük Daire’de sadece "eğitim özgürlüğü" açısından incelenmesi talep edildi.
Halbuki, davayı Büyük Daire’ye götüren ve 5 hákimli jüriye takdim edilen dilekçede, alt dairenin din özgürlüğü açısından verdiği kararın yanlış olduğu iddia ediliyordu. Ayrıca, Büyük Daire’nin usul açısından davayı kısmi hale getirmesi mümkün değildi. Zaten Büyük Daire’ye dilekçeyi hazırlayan ilk avukat da bu safhada davadan çekilmişti.
Yeni layiha ile adeta bile bile lades yapılıyordu!
* * *
4) Beklendiği şekilde, Büyük Daire de Leyla Şahin aleyhine karar verdi.
Büyük Daire’nin kararının 73. ve 102. paragraflarında açıkça; din özgürlüğü çerçevesinde verilmiş (önceki) daire kararının Leyla Şahin tarafından kabul edildiği ifade edilmektedir.
Büyük Daire, kararını Leyla Şahin’in alt daire kararını kabul etmesine dayandırmış ve önceki daire kararını din özgürlüğü açısından reddederek aynen tekrarlamıştır.
* * *
İlginçtir, jüriye verilen dilekçede yer almasına rağmen; alt dairenin Türk Anayasa Mahkemesi’ne de dayandırdığı kararının aksine, Anayasa’nın 153. maddesine göre "Anayasa Mahkemesi’nin içtihatla kanun (hukuk) yaratamayacağı" ve Anayasa’nın 90. maddesine eklenen son cümle çerçevesinde, AİHM’nin "Türk mevzuatını değil, doğrudan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) esas alması gerektiği" iddiaları da Ankara’daki akademisyen grup tarafından yeni layihaya konulmadı.
Halbuki, bu iki madde çok açık bir şekilde Leyla Şahin’in lehine idi ve jüri de bu maddeleri ihtiva eden dilekçeyi kabul etmişti.
* * *
Leyla Şahin’i AİHM Büyük Daire önünde savunan layihayı hazırlayan Ankaralı akademisyen grubu, sanki tüm gücüyle davayı kaybetmek amacı gütmüştür!
AİHM kararına kızmış gibi yapan Başbakan ("ulema karar versin!") da hiç samimi değil!