Paylaş
Ben ise, çeşitli yazılarımda belirttiğim gibi, Türkiye’nin:
1) Sadece ABD’nin muhataralı olduğu Ortadoğu ülkeleri (İran, Irak, Suriye, Lübnan) ve örgütleri (Hizbullah, Hamas) ile yakınlaşma içinde olduğunu,
2) Tersine, ABD’nin sorun yaşamadığı Ortadoğu ülkeleri (Suudi Arabistan, Mısır, Körfez Ülkeleri) ile özel bir ilişki içinde olmadığını,
3) Son dönemde İran ile orantısız yakınlaşma, İsrail ile orantısız uzaklaşma içine girdiğini düşünüyorum.
* * *
Türkiye’nin İran-İsrail bağlamında ne kadar orantısız davrandığını bir karşılaştırma çok güzel gösteriyor. Başbakan her fırsatta İsrail’in Gazze saldırılarını kınıyor. Bu yüzden İsrail ile ilişkiler koptu, kopacak. Artık uzaklaşma hakaret etme seviyesine çıktı.
Ama aynı Başbakan mitinglerde Musavi yandaşı vatandaşlarını göz kırpmadan öldüren İran’a karşı sus pus!
Nerede Başbakan’ın “insani yaklaşımı”?
Aynı Başbakan Sudan’a gitmiş, orada da toplu katliam olmadığını tespit etmişti!
Rıza Türmen geçen gün dış politikada reel politika ile ideoloji arasında sıkışan Türkiye Cumhuriyeti’nin İran muhalefetine sırt çevirmesini şu sözlerle ifade ediyordu. (Milliyet-11.01.10)
“Türkiye’nin özgürlük ve demokrasiyi ön plana çıkaran yeni dış politika anlayışı doğrultusunda, hiç olmazsa sivil halkın üzerine ateş açılması ve çok sayıda insanın ölmesi konusunda duyarlılık gösterip bu duyarlılığını açığa vurması gerekmez mi?”
* * *
Öte yanda Lübnan, Suriye ile vizeyi kaldırıp, tüm duvarları yıkarak, aralık kapı bırakacağını açıklayan Türkiye’nin içinde AKP milletvekillerinin de bulunduğu insani yardım kamyonunun Gazze’ye giriş ve çıkış yaparken Mısır’da başına gelmeyen kalmadı.
Mısır Türkiye’ye adeta hasmane davrandı. Suriye ve Lübnan ile dostluk güçlenirken İsrail ve Mısır ile uzaklaşma ne kadar rasyonel bir dış politikadır, ben kavramakta güçlük çekiyorum.
* * *
Bölgeden uzaklaşmayalım.
KKTC ile Kıbrıs Rum Kesimi son virajda yoğun görüşmelere başladılar.
İki kesim arasında doğrudan müzakere süreci 16 ay önce başlamıştı. Bu zaman zarfında iki tarafın liderleri 60 civarında toplantı yaptılar.
Ancak, Sami Kohen umutsuz (Milliyet-12.01.10):
“Bu görüşmelerde bazı ilerlemeler kaydedilmedi değil. Ama açıkçası, iki taraf arasındaki anlaşmazlıklar, vardıkları görüş birliğinden çok daha fazla...
Peki, şimdi ‘yoğunlaştırılmış görüşmeler’ sürecinde bu ayrılıklar giderilebilecek mi? Görüşmeler ne kadar yoğunlaştırılırsa yoğunlaştırılsın, bu temel fark devam ettikçe kapsamlı bir anlaşma beklemek fazla iyimserlik olur.”
* * *
Ermenistan ile yapılan protokollerin TBMM’den geçeceğini sanmak da saflık olur. Ermenistan “Dağlık Karabağ meselesi” protokollerde yoktur, diyor ve haklıdır.
Ermenistan’ın siyaseten ayak sürüyerek, değil Karabağ meselesinin, işgali altındaki 5 rayon meselesinin bile çözümüne 24 Nisan’a dek engel olması karşısında Minsk Grubu’nun yapacağı pek fazla bir şey yok. O zaman sınır uzun süre açılamaz.
İster misiniz, hal böyle olunca, Obama 34 Nisan’da “soykırım tasarısını, Türkiye’nin verdiği sözü tutmadığı gerekçesiyle Kongre’ye getirsin!
İşte o zaman “yandı gülüm keten helva!” demez miyiz?
Paylaş