TÜRKİYE, 17 Aralık’ta AB’den müzakere tarihi aldıktan sonra ama tesadüfü ama doğrudan bağlantılı bazı çalkantılar yaşıyor. Ben bu çalkantılardan memnunum:
1) Kapalı dönemde atandıkları görevler gölgesinde her yerde ‘vatan haini’ arayanların, kendileri için nasıl çalıştıklarını okuyunca, neler hissediyorsunuz?
850 milyar TL keşif bedelli bir ihalede, 150 bin dolar ‘borç aldığı’ firma için, yüzde 280 oranında ‘sıradışı bir keşif artışı’ alan İlhan Kılınç Paşa’yı şimdi eleştiren bazıları zamanında paşadan nasıl sitayişle bahsederlerdi, bir zahmet bunu da hatırlayınız.
Şimdilerde rast geldiklerinden göz göze gelmekten dahi çekinenlerin, zamanında bazılarına nasıl yağ çektiklerini de anımsayın!
* * *
2) 28 Şubat döneminde arz-ı endam eden ‘vatan kurtaran paşalar’ arasında batan bankalarda yönetim kurulu üyesi olanların kimler olduklarını hatırlayınız. Bunlar hakkında mahkemeler ne karar veriyorlar, takip ediniz.
3) Türkiye’nin 4 Haziran 1997 tarihindeki Ortaklık Konseyi’nde alınan bir kararla, 1 Ocak 2001 tarihinden itibaren AB menşeli ilaçlara patent süresinin bitiminden itibaren 6 yıl süreyle veri (hakkı) imtiyazı uygulama taahhüdünün altına girdiğini adeta yeni duyduğunu söyleyen Jenerikçi İlaç Firmaları sadece komik duruma düşmediler mi? Web sayfalarında çarşaf çarşaf yayınlanan antlaşmaları ‘kapalı kapılar ardında yapılan antlaşmalar olarak’ nitelemek ne kadar ikna edici?
Esasen kendileri kapalı kapılar ardında fiyat (rant) pazarlığı yapanlar şimdi bu imtiyazı kaybetmekten rahatsızlar!
* * *
4) Bazı gazetecilerin ve dahi savcıların adeta birinden öbürüne bulaşan bir şekilde medya önünde ağlama krizlerine tutulmalarının ortak noktasının eski duruşlarından bir pundunu bulup vazgeçme gayreti olduğunun farkında mısınız?
5) ‘Vatan elden gidiyor’ diyerek ‘arazi satın alan yabancılardan’ şikayet edenlerin topu topu Çukurova’da orta boy bir çiftlik alanı olan 2.000 dönümden bahsettiklerini de biliniz.
* * *
5) Misyoner faaliyetlerinden rahatsız olduklarını beyan edenlerin; bırakın yakın zamana dek bizzat ülkemizde ‘din-inanç özgürlüğü’nün eksikliğinden yakınanlar olmasını, veya Merve’yi türbanı nedeni ile Meclis’ten kovanlardan oluşmasını; ellerinde iddiaları ile ilgili hiçbir rasyonel araştırma, ölçüm, hatta gözlem olmadan sadece sokakta rastladıkları misyoner sayısının artmasından şikayetçi olduklarını da biliniz.
Bunlar açık toplumda görüşlerini rakam ve analiz ile gerekçelendirmek zorunda olduklarını öğrenecekler mi?
Atandıkları görevlerdeki imtiyazları kendilerine yakın duranlara bahşeden ama bu arada ‘bal tutan parmak yalar’ diyerek hesap tutanlar ile Ankara’dan maddi imtiyaz elde etme peşinde koşan bazı işadamlarının kurduğu ittifak son 3-4 yıldır sarsılıyor. Sığındıkları kapalı toplum parçalanıyor.
17 Aralık bu ittifaka açık toplumu empoze ederek son darbeyi vuruyor!