CÜNEYD Zapsu’nun ABD’de sarf ettiği sözlerin İngilizce metnini okuyunca, Türkçe tercümenin yanlış yapıldığı değil; ama ifadesindeki muhtevanın çarpıtıldığı zehabına kapıldım.
Bir bütünün içinden belirli cümlelerialıp ayıklarsanız, pekálá muhteva başka bir havaya bürünebiliyor. Zapsu’nun cümleleri içinden çarpıcı olanlar seçilip sadece onlar basına yansıtılınca muhteva da yara almış.
Ancak, Zapsu’nun söylemek istediklerini İngilizce söylerken yanlış kelimeler seçerek kastını aştığı da aşikár.
Zapsu, Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’de neredeyse tüm kredisini yitirdiğini biliyor. Zaten gezinin amacı da bu hasarı bir nebze olsun tamir etmek. Ancak, orada karşılaştığı açık tepkiler de üzerine binince büyük bir ihtimalle kendini baskı altında hissediyor ve anladığım kadarıyla "Tamam, ona güvenmiyorsunuz ama o hem Müslüman dünyada büyük itibar görüyor, hem de Batı’ya en yakın Müslüman lider. Bu durumdan (iki dünyaya da yakın durma) yararlanmaya/faydalanmaya bakın" mealli sözlerle "kurtarma operasyonu"na niyetleniyor.
Ancak, kaş yaparken göz çıkarıyor!
"İtibarından yararlanma"yı vurgulamaya yönelik savunma mantığını kurarken kastını aşan ve Başbakan’a irtifa kaybettiren"exploit" (sömürme), "use" (kullanma) gibi talihsiz sözler kullanıyor. Sonunda da "take advantage of this man" sözleriyle "bu adamdan yararlanın/faydalanın" anlamına en yakın gelen sözleri yakalıyor.
Ancak, burada da durmayıp "pushing him down" (aşağı iterek/devirerek), "putting him to drain" (kanaldan akıtarak) türü garabet sözler de kullanınca sözleri şirazesinden tamamen çıkıyor.
Esasında bu sözlerle Zapsu, istemeden de olsa bilinçaltını ortaya çıkarıyor.
Zira, AKP’nin dış politika anlayışı hem ABD’nin gücünün reddiyesi, hem de ona karşı duyulan muazzam bir korku üzerine kurulu.
Önemle Başbakan’ın zihin haritasında ABD’nin onu devirebileceğine dair pekişmiş bir inanç var ve bu inanç son günlerde ruh halini bozacak seviyede.
* * *
"İşleri ehline değil, yakınına yaptırma" psikozu Başbakan’da çok güçlü. Zira insanlarla irtibatını çağdaş dünyanın yöntemi olan "akıl ilişkisi" üzerine değil "güven/bağlılık" kavramlarının özel anlam kazandığı "cemaat ilişkisi" üzerine inşa ediyor.
Yönetimi ehline teslim edemeyen Başbakan, son örnekte de görüldüğü gibi kendi kalesine gol atan bir duruma düşüyor.
Ne diyelim, kendi düşen ağlamaz!
* * *
Dış politikada Başbakanlık ofisi danışmanları var. Hükümet var. Dışişleri var. Ama, devlet politikası olan dış politikada bulunması gereken Cumhurbaşkanlığı, AB müzakerecisi, TSK vb. yok!
Politika oluştururken aktif rol alan aktörler, dışlanan aktörlerle hiçbir irtibata girmediği gibi, kendi aralarında da uyum içinde değiller!
Bunun içindir ki; daha ilk gün "ABD ilişkilerinde 1 Mart Tezkeresi’nden daha çok yara açacak" diye eleştirdiğim HAMAS ziyaretinde Dışişleri habersiz, hükümet çaresiz idi.
Başbakan’ın danışmanları maalesef Suriyeli gazeteci ile daha yakın irtibat içinde idiler.
Sonunda ortaya çıkan acı resim, Başbakan’ın kendi payitahtında kendi misafirlerinden an be an kaçırılması oldu! Zira, haberdar ettiklerini söyledikleri ABD’den ağır darbe yemişlerdi.
Esasgarabet bu.
Cüneyd Zapsu’nun sözleri bunun yanında sade suya tirittir!