BU köşeyi takip edenler bilirler ki beni hükümet ile ilgili en fazla rahatsız eden husus, hükümetin bürokraside yaptığı atamalarda "işi ehline vermek" prensibini takip etmek yerine "benden olsun da nasıl olursa olsun!" prensibini takip etmesidir.
Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı Talim Terbiye Kurulu (TTK), ülkenin şahdamarlarından birisidir. Eğitimin felsefesine, planlanmasına, zamana ayak uydurmasına önayak olan, okutulacak dersleri saptayan ve müfredatını belirleyen bu kurum, geleceğin Türk insanını şekillendirerek esasında geleceğin Türkiye’sini şekillendirir.
AKP hükümetleri tarafından atanan, ancak 3’ü de sonradan istifa eden TTK başkanlarından en son istifa eden Prof. Dr. İrfan Erdoğan bakın neler söylüyor. (İrfan Erdoğan ile Röportaj, "Her istediğimi yapamadım ama her isteneni de yaptırtmadım", Devrim Sevimay - Milliyet - 03.03.08)
* * *
"-O zaman demek ki kurula da çok hákim değildiniz?
- Doğru, oradaki yapıya tam olarak hákim değildim, ama hiçbir bozguncu grubun da hákim olmasına izin vermedim. Bu sadece benim görüşüm değil, birçok çalışanın da yaptığı bir saptama. Yani belki ben her istediğimi yapamadım, ama her isteneni de yaptırtmadım.
- Mesela neyi yaptırmadınız?
- Mesela Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersiyle ilgili programın kurulda görüşülmesi sırasında Kuran kursunu andıran şöyle bir teklifle karşılaştım: Gruplara ayrılmış bir şekilde düzenlenen sınıfta zorunlu olarak Kuran-ı Kerim’in bulunması, adalet, hoşgörü gibi kavramların kutsal kitap üzerinden münazara edilmesi... Belki daha da önemlisi, benim bu tip konulardaki sorunları ayıklamak için kurulu ikna etmemin yaklaşık 3-4 ayımı alması..."
* * *
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi sadece bir dinin (İslam) değil, tüm dinlerin/inançların tarihi gelişmelerini, felsefi değerlerini, sosyal boyutlarını, kültürel önemlerini öğreten, alınması mecburi bir derstir. Dersi, Türkiye’de temsil edilen tüm din ve inançlara mensup okul çağındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları almak zorundadırlar. TTK üyelerinin zihin yapıları, Türkiye’nin nereye taşınmak istendiğini açıklıyor!
* * *
Eski Başkan İrfan Erdoğan, MEB’in yönetici yapısını şöyle tarif ediyor: "Sayısı çok olan grup ise ne yazık ki attığınız her adımı farklı değerlendiren, bazen bürokratik direnmeler içerisine giren, aleyhinize not tutan, hatta dedikodu mekanizmasını kullanan, eğitime hákimiyet açısından oraya yakışmayan insanlardan oluşuyor. Bunların arasında kurul üyesi de olabilir, daire başkanı da, şube müdürü veya uzman öğretmen de..."
MEB’e de Türkiye’de etkin cemaatlerin yansıdığını belirten İrfan Erdoğan, böyle bir kadrolaşma için gereken (siyasi) gücün elbette Bakan Hüseyin Çelik’ten alındığını da vurguluyor.
İrfan Erdoğan, sorunların 22 Temmuz seçimlerinden sonra arttığını da söylüyor:
"Belki ilk hükümet döneminde kısmen yeni olmanın etkisiyle eğitim adına yapmak istediklerimizi her şeye rağmen yapabiliyorduk. Ancak eylülden sonra şahsıma karşı ortaya çıkan direnmeler ve fazla müdahaleler beni rahatsız etmeye başladı."
* * *
Bu köşeden ısrarla yazıyorum. AKP’yi her geçen gün daha derinden devralan Milli Görüş ve onun işbirliği yaptığı cemaatler, kendi ideolojik hedefleri olan Türkiye’yi muhafazakárlaştırma projesi çevresinde kadrolaşmaya apansızdevam ediyorlar.
Bir süreç içinde kanunlar hiç değişmeden, ülkenin sosyal yapısı zorla ve tamamen muhafazakárlaşırsa hiç şaşırmayın!