KARŞIMDAKİ adam 60’lı yaşların ortasında. Her tavrı ile ruhen bir centilmen olduğu belli.
Hálá oldukça yakışıklı. Giyiminden oldukça titiz ve görgü sahibi olduğunu da anlıyorsunuz.
Kelimeleri dikkatle seçiyor. Devamlı gülümsüyor. Daha doğrusu gülümsemeye çalışıyor.
Ama birden bazı kelimelerin, bazı sözlerin gözlerini buğulandırdığını, yaşların gözlerinde biriktiğini fark ediyorsunuz. Ancak aldığı terbiye gereği bir lokantada, insanların gözü önünde duygusal hallerini, bu haller derin, çok derin bir üzüntünün tezahürü de olsa göstermemesi gerektiğini düşünüyor. Öyle öğretmişler.
Yaş gözlerine üşüşünce hemen toparlanıyor!
* * *
Liseyi bitirir bitirmez hayat arkadaşı ile evlenmiş. İTÜ’de okurken, aynı zamanda evi geçindirmek için çeşitli işlerde çalışmış. Hayata öyle güçlü asılmış ki sonunda üreten bir işadamı olmuş. Eşi ile kocaman bir ömrü birlikte yaşamışlar, sıkıntıları beraber paylaşmışlar, hayat merdivenini el ele tutuşarak beraber çıkmışlar.
Ancak yakın zamanda eşi onu bırakıp, sonsuzluğa gitmiş!
Kızları, torunları var ama artık "Akşama ekmek getirmeyi unutma!" diyecek kişi yok. Tıpkı kucağında gözlerini kapayan kedisi gibi, tıpkı yüreğinin parçası anacığı gibi; eşi de onu terk etmiş.
Karşımdaki adam sevdikleri tarafından birer birer terk edildiği duygusu içinde.
Sadece bir tek şeyi sorguluyor.
Acaba eşi yok olmadı, başka bir evrene mi gitti?
Bu sorunun cevabının "evet" olduğuna inanmak istiyor.
Eğer böyle ise ona bir gün tekrar kavuşacak!
* * *
Daha evvel de yazmıştım.
Aşkı tarif edemem ama görünce tanırım.
Karşımdaki insan karısına hálá áşık!
Maşukun kendisini bırakıp gitmesini bir türlü sindirememiş.
Çocukları, torunları ile etrafında bir sevgi çemberi var ama o torunlarının anneannesini, kızlarının anasını özlüyor, onsuz kendisini yalnız hissediyor.
Kalabalıklar arasında yalnız bir adam!
* * *
Ona, belki o an ona saçma gözüktü ama, ne kadar şanslı olduğunu anlatmaya çalıştım.
Yarım yüzyıl aynı insanla sevgi selinde ıslanmış. Onunla ağlamış, onunla gülmüş, onunla ekmeği paylaşmış, onunla hayata asılmış, onunla aynı mahallede oyun oynamış, onu lisede uzaktan süzmüş, onunla üniversiteyi okumuş, onunla hayatın basamaklarını tırmanmış.
Eşi ona iki kız çocuğu, kız çocukları da iki torun vermiş.
Hayatı maşukun koynunda yarım yüzyıl yaşayan insan şanslı bir insandır.
Hem de çok şanslı!
Büyük emir gereği onu terk eden bir insanın ardından onu hálá bir delikanlının mahallenin en güzel kızına göz koyduktan sonra kız başka mahalleye taşınınca kıyasıya özlemesi gibi özlüyorsa, o insan şanslıdır.
Onun ardından gözyaşı döküyorsa, o gözyaşlarını delikanlılığın raconu gereği el álemden gizliyorsa, karşımdaki 60 küsur yaşındaki insan hálá bir delikanlıdır.
Ona bu yaşında delikanlılık duygusu veren hanımefendi de muhteşem bir kadındır.
* * *
Bu yazıyı bu dönemde "aşk" kelimesini ayağa düşüren, "aşkım, aşkım!" diye peşinden koştukları maşuklarından üç beş ayda bıkan sersemler için yazdım.
Ben inanıyorum, 60’lık áşık ile maşukası tekrar kavuşacaklar!