BEN sık sık gündem dışına çıkarak, aklıma göre önem verdiğim konular üzerinde yazmaktan büyük keyif alıyorum.
Beni en fazla bir toplumun insan sermayesi etkiliyor. Bu nedenle "insan" hakkında sık sık hem bu köşede, hem de Hürriyet-İnsan Kaynakları Gazetesi’nde yazılar yazıyorum.
Yazılarım arasında en fazla ilgiyi de; ister teknik olsun, ister psikolojik veya felsefi; bu tür yazılar çekiyor.
Türkiye’de ne kadar büyük bir başarı ile ufak meseleleri "mesele" haline getirdiğimizi görebilmek için de arada bir yurtdışına çıkmak gerekiyor.
* * *
Geçen hafta Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD)’nin davetlisi olarak birkaç gazeteci arkadaşla birlikte İrlanda’ya gittim. İyi de ettik.
İnsanı merkeze alan politikaların nasıl mucizeler yarattığını bizzat gözlerimle görmek bana büyük keyif verdi.
Dublin’de geçirdiğim günler bana keyif vermesine verdi ama ne yalan söyleyeyim; İrlanda’yı kıskanmadan da edemedim.
* * *
İrlanda 1920’lerde bağımsızlığını kazanmış bir ülke. 1930-50 yılları arasında koyu bir korumacılık uygulamış. Tarım ağırlıklı ekonomisi İngiltere’ye patates ve koyun satarak geçinmeye çalışmış. Bu dönemde nüfusunun %40-45’i tarım sektöründe istihdam ediliyormuş. İrlanda 1920-50 yılları arasında devamlı dış göç vermiş, İrlandalılar başta ABD ve İngiltere olmak üzere yurtdışında "ekmek" aramışlar.
Bizimle çok benzer bir geçmişi paylaşan İrlanda, 50’li yıllardan sonra politikalarını altüst etmiş; kendi Turgut Özal’larını bizden 30 yıl önce keşfetmeye başlamış.
İrlanda 50’li yıllarda ihracatı teşvik eden politikalara yöneliyor, ihracat yapan firmalardan %0 vergi almaya başlıyor.
Yatırımcıya bakir alanları açıyor, yabancılara fabrika yapacak araziler temin ediyor.
1965’te İngiltere ile "serbest ticaret anlaşması" yapıyor, 1973’te AB’ye giriyor.
Biz de 1980’lerde ihracatı teşvik etmeye başlıyor ve ihracat rakamlarımızı katlıyoruz ama İrlanda başka bir iş daha yapıyor.
İhracatta teşvik edeceği sektörleri belirliyor ve sadece bunlar üzerine odaklanıyor.
Seçtiği sektörler: Elektronik, ilaç sanayii ve mühendislik!
Seçilen alanlar tamamen bilimsel araştırmaya açık sektörler!
Dolayısı ile insan sermayesinin, insan aklının, insanın fark yaratma güdüsünün ön plana çıktığı, insan beyninin teşvik edildiği sektörler İrlanda mucizesine katkıda bulunmuş.
* * *
Bu politika değişimi kısa sürede neticesini vermiş ve ihracatın gayri safi hasılanın (milli gelir) içindeki payı 1973’te %37 iken, 1983’te %56’ya çıkmış, 1993’te %65’e ulaşmış ve nihayet 2004’te %68 gibi devasa bir orana ulaşmış!
Bugün 4 milyon nüfusu ile İrlanda AB içinde en fazla net ihracat yapan ülke!
Bu dönemde İrlanda eğitime muazzam bir yatırım yapmış, 1967’den beri herkes bedava orta eğitim alıyor, üniversite eğitimi büyük teşviklere mazhar oluyor.
* * *
İrlanda’nın nereden nereye geldiğini ise The Economist dergisinin İrlanda hakkındaki iki değişik yargısı belirliyor.
Dergi; İrlanda için 1987’de (Avrupa’yı kastederek) "zenginlerin en fakiri" terimini kullanırken, 1997’de "Avrupa’nın parlayan ışığı" ifadesini kullanıyor.
Yarın İrlanda’nın insana yaptığı muazzam yatırımı irdeleyeceğim.