İçimdeki çocuk!

BENİM içim bayram kelimesi çocuk kelimesi ile eştir. Bayramlar, sanki çocuklar için vardır, büyüklere düşen eğlence çocukları mutlu ederken kendilerine düşen paya razı olmaktır.

Cep telefonundaki standart/kalıp sözcüklerin kayıtlı numaralara yüklendiği ve bayram kutlamalarının aletten gelen mekanik ‘cart! cart!’ sesleri ile algılandığı dönemlerden önceki bayramlarda büyükler, küçükleri mutlu edebildikleri kadar mutlu olurlardı.

Büyükler, en azından bir zamanlar, kendi kendilerine mutlu olamazlardı, belki de bunu hak etmediklerini düşünürlerdi. Mutlu olmak ayıp dahi sayılırdı.

Büyükler, çocukları mutlu edebildikleri kadar mutluluğu hak ederlerdi.

* * *

Ben; büyüklerim mutlu olduklarını göstermeye utandıkları için, büyüyünce mutluluktan utanmam gerektiğini, daha doğrusu mutlu olduğumu göstermekten utanmam gerektiğini düşünerek büyüdüm.

Sonra...İleriki yıllarda fark ettim ki, ben büyümek uğruna, mutluluğun dışa vurumu duyguları göstermemek uğruna gösterdiğim çabada küçük bir çocuğu içime gömmüşüm.

Belki ben büyümüşüm ama büyürken, içimdeki çocuğun mutluluğunu koyvererek onu büyütmek yerine, onu içimde bir yerlere gömüp, üst dünyada yapma bir Cüneyt yaratıp, molla Cüneyt’i büyütmüşüm.

Şimdi ise öyle bir dönemdeyim ki, molla Cüneyt ile içimde hiç büyümemiş küçük Cüneyt’in bir arada yaşadığının farkındayım.

* * *

Artık biliyorum ki, duygularımın ana kaynağı içimdeki o çocuk. Ama, bana ondan utanmam gerektiğini, onu kimselere göstermemem gerektiğini öğrettiler.

Beni ‘içimdeki çocuk’ mutlu ediyor ama ben onu ortaya çıkaramıyorum.

Onu kimsenin görmesini istemiyorum.

‘Resmi duygularımı’ ifade etmeye varım, ‘gerçek duygularımı’ ifade etmeye gelince, işte orada apışıp kalıyorum.

Eğer siz de benim neslimdenseniz, büyük ihtimalle siz de öylesiniz!

İçimdeki çocuk beni nelere kışkırtıyor?

İçimdeki çocuk bana yaramazlığın çok keyifli bir eylem olduğunu söylüyor.

Oyun oynamanın, gerçeği, o her ne ise, alt üst etmenin zevkini hatırlatıyor.

İtiraz etmenin, olanı katiyen olduğu gibi kabul etmemenin ‘oyunun esas kuralı’ olduğunu söylüyor.

Tabuları yıktırmaya bayılıyor.

Katıla katıla gülmenin, salya sümük ağlamanın, doyasıya koşmanın, kan ter içinde kalmanın, itişip kakışmanın, pisliğe bulaşmanın, akan burnu silmenin beni ben yapan ‘esas ateş’ olduğunu vurguluyor.

* * *

Artık biliyorum ki, esasında büyükler bayramlarda kendi içlerindeki çocukları mutlu ederler.

Ben içimdeki çocuğun, geç de olsa nihayet farkına vardım. Ancak, başkalarına göstermeye utanıyorum.

İstiyorum ki, onu birileri gelip bulsunlar!
Yazarın Tüm Yazıları