Huzur seni çok özlüyorum

İNSANA dair yazdığım, artık pazar günü Hürriyet’in ana gazetesinde yayınlanan yazılarda huzur kelimesi önemli yer tutar. Huzur kelimesi benim için neden önemlidir?

İnsan yakalamadığına, elde edemediğine takar da ondan! Ben bir ömrü huzuru arayarak, arada bir "Tamam yakaladım" derken tekrar elden kaçırarak geçireceğim.

Benim huzuru tamamen ele geçirmem mümkün değil. Zira, huzur "an"ın içinde gizlidir ve "an"ı yakalamak için zamandan, hatta mekándan kopmak gerekir.

Ben bunu beceremiyorum.

Ayrıca benim için huzur, hüznün karşıtıdır. Hüzünden kaçan huzur arar. Hatta hazana hüzün, nevbahara huzur yakıştığı için sonbaharlar beni hep garip bir melankoliye sürükler.

İlkbaharlar ruhumu ısıtır.

* * *

Üzülerek hissediyorum ki aziz ülkemde ve önemle son zamanlarda huzuru hüzünden veya mutsuzluktan kaçtığım için değil, öfke, kin ve hasetten bıktığım için özlüyorum.

Kin, öfke ve haset hepsi insana dair kişisel duygulardır. Bu duygulara mağlup olanlar, duygularına toplumsal gerekçeler gösterseler dahi esasında içlerindeki şeytana yenilmişlerdir.

1997 yapımı "Şeytanın Avukatı" isimli filmde Al Pacino şeytanı oynar ve insanoğluna, Tanrı’ya nazaran, ona daha yakın olduğunu ispat etmek için, "O sizi istediği gibi şekillendirmek için kurallar koyuyor, ben ise sizi olduğunuz gibi kabul ediyorum, onun için 20. yüzyılın en büyük hümanisti benim" (mealen) der.

Başta Başbakan olmak üzere bazı siyasileri ve yazarları, şeytanın ikna ettiğini düşünmeye başladım.

Öfkenin, kinin ve hasedin bu kadar pervasızca ortaya döküldüğü zaman çok az olmuştur.

* * *

Kim ne derse desin, ne kadar haklı olursa olsun Başbakan, Davos’ta öfkesine ve hálá üzerinden atamadığı zenci sendromuna yenildi. "Bunun ücreti bir gün çıkar" dediğinizde toplumun normal yurdum insanı zencileri de, "Polat Alemdar der ki ’İşin sonunu düşünürsen kahraman olmazsın’" diye yazarak felsefe yaptıklarını düşündüler. Öfkenin aklı teslim aldığına dair bundan daha güzel örnek bulunamaz.

* * *

Gelelim medyaya. Yazarlar arasında polemik, eğer fikriyat üzerinden yapılacaksa tadına doyum olmayan meyveye benzer. Yok, şeytana mağlubiyetin bir ifadesi ise insana hela kuburuna düşmüş duygusu verir.

İmam-cemaat ilişkisinin dışa vurumu mudur, yoksa basit insan zaafı mıdır, kişisel kavgaya dayanan öfke, kin ve haset saçan yazılar son zamanlarda medyada sıkça arz-ı endam etmeye başladı.

Yaşını başını almış, üstelik her biri de okumuş çocuklar kin kusarak birbirlerine sövmeyi, zamanında çalışmak için can attıkları gazetelerin genel yayın yönetmenlerine hasetlerini kusmayı marifet saymaya başladılar. Bazıları ise beyinciklerinde herhangi bir fikriyat olmadığı için, soyunarak şöhreti yakalamaya çalışan aktrisler gibi, abilerine sövmeyi hüner sanmaya başladılar.

Dizginlenemeyen öfke, insanın şeytana teslimiyetidir.

Kin, genellikle vardığı mevkiyle yetinmeyen kifayetsiz muhterislerin duygusudur.

Haset ise devamlı kız istemeye gidecekmiş gibi marka elbise, marka gömlek-kravat, marka iç donu giyseler de gözü hep öbür bahçede kalan ebedi eziklerin duygusudur.

* * *

Bizim mahalleyi pis kokular sardı. Ben polemik yapacak yazarlara hasret kaldım.

Huzur seni çok özlüyorum, ama galiba kabahatin hepsi bende değil!
Yazarın Tüm Yazıları