SAMUEL Huntington, 21. yüzyılı kavrayan önemli siyaset bilimcilerinden birisi.
Dünyada değişimin/çelişkilerin ‘birimini’ i) sosyal sınıf (Marksistler), ii) millet(Fransız devrimcileri), iii) birey(libareller), iv) ümmet(dinsel gelenek) bazında açıklayan, 20. yüzyıl ve öncesi yaklaşımlara yeni bir katkı getirerek değişimin/çatışmanın ‘birimini’ medeniyetlere (kültürel, dini, etnik, dilsel farklılıklar)bağlayan yaklaşımı, Sovyetler’in çöküşü sonrası ortaya çıkan çelişkileri/çatışmaları kavramamızda önemli hizmetler vermiştir.
Samuel Huntington’un ‘Medeniyetlerin Çatışması’ üzerine oturttuğu model, İslamcı terörü ve onun 21. yüzyılda yarattığı baskıyı anlamamız için kapıları açmıştır.
* * *
Huntington, İstanbul’da yaptığı konuşmada da ‘Türkiye’nin 21. yüzyılda rolünü’ bu gözlükle tarif etmeye çalıştı.
Ona göre tek kutuplu süper güç (ABD) ve çok kutuplu bölgesel güçler (AB, Rusya, Çin, Hindistan, İran ve Brezilya) denklemine oturan 21. yüzyıl dinamiğinde Türkiye, bölgesel güçler arasında yer almıyor.
Türkiye Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya’da etkin ama hep ikincil ülke. Bu bölgelerde Rusya (Orta Asya ve Kafkaslar), İsrail (Ortadoğu), İran (Körfez), Batılı ülkeler (Balkanlar) ise başat bölgesel güçler.
Yine Huntington’a göre ‘Türkiye’nin NATO üyeliğinin önemi, NATO’nun birincil görevinin buharlaşmış olması ve ayrıca Türkiye açısından bazı NATO üyelerinin Suriye’den gelecek bir saldırının NATO’ya yapılmış saldırı olarak sayılmasını kabul etmemesi nedeniyle hızla azalıyor’.
O halde Türkiye’nin yeri, yeni küresel yapıda neresi?
Huntington üç olanak sıralıyor: i) AB üyeliği, ii) Müslüman dünya liderliği, iii) Milliyetçi içe-kapanış!
Önerisinin ise Türkiye’nin Müslüman dünya liderliğine soyunması olduğu açık!
‘Tabiidir ki, dünya üzerindeki birbuçuk milyar Müslüman, (BM) Güvenlik Konseyi’nde en azından bir sandalyeye denk gelecektir.’
Huntington, bu sandalyeye Türkiye’nin oturması gerektiğini düşünüyor.
Ona göre, Müslüman dünyaya liderlik edecek Türkiye ‘...(kendisini) modern, laik, Batılı (Avrupalı anlamında) bir ülke olarak tanımlayan Atatürk’ün emaneti’ni de yeniden gözden geçirmek zorundadır.
* * *
İşte bu noktada Huntington, ‘Türkiye Medeniyeti’nin harcını tam kavrayamıyor.
Türkiye medeniyetini sadece İslam kültürü üzerine oturturken eksik kalıyor.
21. yüzyılın başında Türkiye medeniyeti, i) hem 600 küsur yıla dayanan İslami/Osmanlı geleneğine, hem de ii) Cumhuriyet’in (Atatürk’ün) 80 küsur yılda oluşturduğu Batıcı geleneğe bağlıdır.
Yanlış-doğru, Türkiye kendi modernleşme mücadelesini Batı modeli üzerine oturtmuştur ve ‘modernite=Batı medeniyeti’ denklemi Türkiye’de oturmuştur.
Bu denklem de artık en az İslam/Osmanlı medeniyeti kadar yerleşiktir.
Nitekim, AB üyeliğine verilen destek, Müslüman Türkiye’de yüzde 65-70 iken, İslami partilere oy verenler arasında da Cumhuriyet ilkelerini destekleyenler yüzde 74 (Bkz: Binnaz Toprak araştırması) oranındadır!
Türkiye’yi kavramak için iki geleneği bir arada meczetmek gerektiğini Türkiye’deki düşünürlerin çoğunluğu da anlamıyor. Ya birisi, ya ötekisi seçilecek zannediliyor.
Samuel Huntington da kendi modelini Türkiye gerçeğine uydurmaya çalışmak yerine Türkiye’yi kendi modeline uydurmaya çalışıyor!