3 Ekim’deAB’den ne karar çıkacak diye hepimiz elimiz yüreğimizde bekliyoruz.
Ancak, yarın çok ufak bir ihtimalle müzakereler başlamasa dahi, ben Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti’ne şimdiden teşekkür ediyorum.
Bu hükümet, Türkiye’yi AB’ye taşıma projesi uğruna bir hükümetin yapabileceği her şeyi yapmıştır.
Daha yürünecek çok çakıllı yollar var, bu yollarda hükümeti çok eleştirecek ve uyaracağız; ama bugüne kadar AB yolunda kat edilen mesafede hükümete söylenecek ciddi bir kem söz yoktur.
‘AB yolunda’ çeşitli hükümetler samimi gayretler sarf etmişlerdir; ama tarihin getirdiği konjonktürel rüzgárı da arkasına alan AKP Hükümeti, AB uğruna en fazla emek sarf eden hükümetimiz olmuştur.
Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül başta olmak üzere, yarın ne olursa olsun bugünden, bu uğurda emek sarf eden herkese şükran duygularımı ifade ediyorum.
* * *
Geçenlerde canlı bir TV yayınında, hükümeti eleştiren bazı sözlerim üzerine çok tecrübeli bir gazeteci, beni şaşırtarak, ‘Eskiden Recep Tayyip Erdoğan’a destek veriyordunuz, şimdi ne olduysa desteğinizi çektiniz’ deyiverdi.
Ben de kendisine, bir gazetecinin görevinin siyasileri tutmak veya onlara muhalif olmak olmadığını, görevin ‘olguları’ değerlendirmek olduğunu söyledim.
Tecrübeli gazetecinin düşünce haritası hálá ‘kişi tutmak’ kavramı gibi bir saplantıda kalmıştı. Halbuki artık körü körüne ‘takım tutmak’ bile devrini tamamlamıştır.
Gazeteci ‘kişileri’ değil ‘olguları/icraatı’ değerlendirir, eğer bağımsız düşünmeyi becerebiliyorsa, hükümetin bazı icraatını eleştirir, bazılarını beğenir.
Hakkının ayaklar altına alındığı dönemde, çok zor koşullarda da olsa Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklemek, her liberal demokrat gibi benim de görevimdi.
Ancak, bu tavrımdan, tecrübeli gazetecinin yaptığı gibi, Erdoğan’ın icraatını da desteklemem gerektiği sonucunu çıkaranlar yanıldılar.
AKP hükümetini ‘1 Mart Tezkeresi’ nedeniyle çok eleştirdim. ‘Hızlı tren kazası’ karşısında gösterdikleri vurdumduymazlığa çok kızdım. ‘Zina meselesinde’ olduğu gibi bazen zihinlerinin ‘suç’ kavramı ile ‘günah’ kavramını ayırt edemeyecek kadar basit çalıştığını gördüm.
Erdoğan’ın danışmanlarının dünyayı kavrama gayretinde çok çapsız kaldıklarını her zaman ifade ediyorum.
Hükümetin Ortadoğu politikası olmadığını ısrarla söylüyorum, Kürt meselesinde Başbakan’ın çapsız danışmanlar yüzünden PKK’nın kucağına itildiğini açıkça belirttim.
Başbakan’ın ‘ABD politikalarının’ da devamlı zikzak çizdiğini söylüyorum.
* * *
Ancak, başından beri hükümeti devamlı desteklediğim konulardan birisi ‘AB politikaları’ oldu. 17 Aralık sonrası bir süre taban politikasına (Milli Görüş) dönerek yalpalamış olsalar dahi, hükümet AB konusunda, çok büyük siyasi riskleri de göze alarak devamlı pozitif politikalar uyguladı.
Bu politikalarıyla hem içeride hem dışarıda bazı temel ezberleri bozdu. İnanıyorum, 3 Ekim’den sonra da medeniyet yolundaki çetin serüvenine devam edecektir!
Zaten tarihin dayattığı koşullar bizden yana.
Hükümetin kararlı tutumu, bu koşulları pekiştirmiştir.