Paylaş
Ancak kerameti kendinden menkul ülkemde pazartesi sabahı da yeni bir şokla uyandık ve ben şu an itibari ile bir gözüm-bir kulağım ile bazı emekli komutanların neden gözaltına alındığını anlamaya çalışıyor, diğer gözümle de klavyemde “HSYK’da reform” konusunu incelemeye çalışıyorum.
Ayrıca, hafta sonu “Ergenekoncu” olduğu iddiası ile tutuklanan ve dosyası adeta bir katakulli ile Erzurum’dan İstanbul’daki “Ergenekon Savcıları”na yollanan Erzincan Başsavcısı’nın dosyasının yetkisizlik nedeni ile İstanbul’dan geriye tekrar Erzurum’a yollanması ne anlama geliyor, çözmeye çalışıyorum.
Ancak söyledim; bugün inatla “HSYK’da reform” konusunu inceleyeceğim.
* * *
Vatandaşın-vatandaş ile, vatandaşın-devlet ile devletin-vatandaş ile ve dahi devletin-devlet ile yaşadığı uyuşmazlık/çelişki/hak gaspı/çatışma vb. gibi konularda neyin doğru/kimin haklı olduğuna karar veren, gerekirse ceza öngören adalet mekanizmasının ne kadar adil davranabildiği konusunda hem vatandaş, hem de bizzat adalet yetkilileri çeşitli şüpheler taşıyorlar.
Ülkede adalet reformuna acil bir ihtiyaç olduğu konusunda sanırım konsensüs var.
Ama nasıl bir reform? İşte kafalar burada karışıyor.
* * *
Geçen haftanın en çok konuşulan kurumu HSYK ile başlayalım.
HSYK’da reform yapılması gerekliliği konusunda da konsensüs var.
Önemle üye sayısının artırılması gerekliği genel kabul görmüş durumda.
Taha Akyol konu ile ilgili olarak şöyle yazıyor:
“...(HSYK’nın) hem üye sayısı artmalı, hem kaynak çeşitliliği sağlanmalıdır: HSYK’ya sadece yüksek yargı değil, birinci sınıf hâkimlerle belli ölçüde Cumhurbaşkanı, adalet akademisi, belli vasıftaki avukatlar üye seçmelidir.
Batı’da parlamentolar da üye seçiyor.” (Milliyet-22.02.2010)
Akyol’un alıntı yaptığım ilk paragrafı ile hemfikirim. Üye sayısı artmalı, kaynak çeşitliliği sağlanmalıdır. Kaynak çeşitliliği hiçbir kuruma göreceli ağırlık vermeden hukukla ilgili çeşitli kurumların katkıları ile sağlanabilir.
Ancak, Akyol’un ikinci paragrafta değindiği “parlamentonun da üye seçmesi” konusuna büyük itirazım var.
Ülkemizde seçimlerde en fazla oyu alan partinin başkanı yürütmenin başına seçildiği an, aynı anda yasamanın da başına geçiyor. Otokrat liderliğe dayanan siyasetimizde yürütme-yasama-yargı erkinin birbirinden bağımsızlığı prensibi her yeni bir başbakan seçildiğinde yasama-yargı ayağı olarak bir kez daha hüsrana uğruyor.
Tek seçicinin milletvekillerini seçtiği bir siyasal yapıda tek seçicinin bir de HSYK üyelerini seçmesi kabul edilemez!
* * *
Taha Akyol değinmiyor ama, eğer HSYK’da gerçek bir reform yapılacaksa bu reform öncelikle Adalet Bakanı ve Müsteşarı’nın HSYK’dan başkan ve vekili olarak elini çekmesi ile mümkün olacaktır. Böyle bir garabetin kabul edilmesi demokrasi adına mümkün değildir.
“Bağımsızlık olmadan da tarafsızlık olabilir” zırvası herhangi bir tevili kaldırmaz.
Bence olası HSYK reformunun özü Hükümet’in bu kuruldan elini çekmesi olacaktır!
Paylaş