‘Hep beraber tövbe edelim!’

AİHM’nin türbanla ilgili verdiği karar için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan diyor ki:

‘...Mahkemenin bu (türban) konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır.’

Bu sözlerin basına yansımasından birkaç saat önce, kendisine ister din uleması deyin ister demeyin, Fethullah Gülen Pennsylvania-ABD’de, aralarında bulunduğum bir grup ile yaptığı sohbette, Türkiye’de yıllardır yaşanan ‘laik-Müslüman’ çelişkisi için, kendi özeleştirisini de yaparak, iki tarafı yanlışlarını artık birlikte kabul etmeye çağırıyor:

- Hep beraber tövbe edelim!

* * *

‘Türban yasağı’ konusunda tam 3 yıldır kılını kıpırdatmayan hükümet, tabanına (ilk karar çıkmadan önce) hep ‘AİHM kararının beklenmesi gerektiğini’ söyledi. Umduğu dağlara kar yağınca da, Başbakan iki arada bir derede, yukarıda nakledilen garabet sözleri söylüyor.

Belli ki Başbakan, AİHM’nin kararının özünü (‘tehdit algılaması’) anlamamakta ısrarlı ve üstüne üstlük şimdi de ‘laik alan’ ile ‘dini alan’ı birbirine karıştırıyor.

* * *

Statükonun
kökten reddettiği Fethullah Gülen ise büyük bir vakarla, karşılıklı yapılan hataların günahını çıkarmaktan bahsediyor, kendisinin de taraf olarak görüldüğü meselelerde, iğneyi iki tarafa da batırmaya azami dikkat gösteriyor.

Şahsen yıllardır önermeye çalıştığım yaklaşımı o bir cümleyle özetliyor:

- Hep beraber tövbe edelim!

Yılların damıttığı tecrübesiyle Gülen, Türkiye’ye tarafları aşan ortak bir akıl öneriyor.

Türban için AİHM’ye başvurulurken, AİHM doğru dürüst incelenmeden, mesele enine boyuna irdelenmeden acil karar alındığını, şimdi hesapsız varılan son noktanın ‘meseleyi’ iyice tıkadığını ifade ediyor.

Ben kendisinden bir ‘orta yol’ bulmasını bekliyorum; ama o henüz her şeyin çok taze olduğunu düşünüyor. Dilerim, kısa sürede başını örtmeyi Kuran emri kabul eden genç kızlarımızı, çok önem verdiği eğitim konusunda okul dışı kalmaktan kurtaran ‘ortak kabul görecek teklif’ Fethullah Gülen’den gelir!

* * *

İsmi tarihe kazınan devlet adamları ile ismini buza yazan siyasetçiler, ölümden sonra bile akıl ve gönüllerde yaşamayı beceren mütefekkirler ile rüzgár önünde kelam etmeyi hüner zanneden ‘Münevver’in káğıt üzerindeki kocaları arasındaki fark hep birilerinin eylemlerini bilimin (tefekkürün) emrine vermeleri, diğerlerinin ise bilimi (tefekkürü) kendi eylemlerinde zıplama sopası olarak kullanmalarıdır.

Türkiye’de hazmedemediğimiz, ancak gönüldaşlarından da koparıp alamadığımız Fethullah Gülen, bu hafta diğer arkadaşlarla birlikte davetli olduğum iki ABD üniversitesinde ikişer günlük seminerlerde analiz edildi.

Bilimden nasiplerini alamayanlar, Rice Üniversitesi (Houston) ve Chicago Üniversitesi’nin bilimsel ciddiyet katsayısını katiyen kavrayamazlar. Varsın onlar, komplo teorilerini düz zihinlerinin pervasız komplo teorilerine teslim etsinler.

* * *

Eğer, bir insan hele hele sağlığında ‘bilimsel ameliyata’ yatırılarak fikri yönüyle didik didik ediliyorsa, hele hele o insan tefekkürün kuruduğu toprakların insanı ise, onun en büyük karşıtları dahi;

- Fethullah Gülen’i bilim çevreleri neden bu kadar ciddiye alıyorlar, diye sormak zorundalar.
Yazarın Tüm Yazıları