1) Romancı, 2) Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, 3) Köşe yazarı. Bir de insan Ahmet Altan var. Ancak, tabii ki herkes Ahmet Altan’ı şahsen tanımak durumunda değil. Ben şanslıyım. Kendisini şahsen tanıdım. Ahmet Altan’ın en çok gülen gözlerini ve ince mizahını severim. Üretken Altan’ın ise romancılığına hayranım. Bana göre özellikle “Kılıç Yarası Gibi” (1998) ve “İsyan Günlerinde Aşk” (2001) Türk romancılığının baş eserleri arasında yer alır.
Öte yanda Altan’ın sergilediği gazetecilik anlayışını benimseyemedim. Taraf başarısız bir gazetedir demiyorum. Gizli ellerin ulaştırdığı belgeleri yayınlayarak ülkenin gündemini belirlemek muhakkak ki başarılı gazeteciliktir. Ancak, ben Ahmet’in yerinde olsam durmadan “Acaba binlerce sayfa tutan belgelerde sahtecilik var mı?”, “Yoksa kullanılıyor muyum?” diye sorardım. Ahmet Altan’ın köşe yazarlığını genel yayın yönetmenliğinden çok beğeniyorum. Ancak, belli ki Recep Tayyip Erdoğan, yönetmenliğini köşe yazarlığına tercih ediyor. Baksanıza, yönetmen olarak ürettiği belgelerden olabildiğince faydalandı ama köşe yazarlığında bir nebze “yoldan çıkınca” anında mahkemeye verdi. Hem de 50.000 TL gibi yüksek bir tazminat istiyor! Davayı TÜSİAD’da ne kadar demokrat olduğunu anlattığı günden birkaç gün önce açtı. Başbakan’ın bir sevdiği Ahmet var, bir de nefret ettiği!
Başbakan’ın savcısı olduğu Silivri davalarına Ahmet Altan’ın yönetmen olduğu Taraf Gazetesi sürü ile “belge” taşıdı. Bence davalarda gayriresmi savcı olma vasfını Taraf Başbakan’dan katbekat fazla hak etti. Silivri davalarının tarihi hizmetinin hukuku aramak değil, siyasi rekabette hasma yumruk vurmak olduğu hakkındaki yaygın kanaate ben de katılıyorum.
2003-2004 yıllarında aldığım tehditler, yapılan dinlemeler, özel takipler vb. vasıtası ile demokrasiye hiç saygısı olmayan, kendilerini Allah’tan sonra en yetkili gören küstah komutanların var olduğunu bizzat yaşayarak biliyorum. Ancak, hukuka bir gün ihtiyacım olacağını bilerek Silivri’de yargılananların tümü için hukuk istiyorum. Hukuk intikam duygularının değil, aklın ve vicdanın terazisinde tartılmalıdır!
30 Haziran 2010’da Amerikan Ulusal Halk Radyosu’nda (NPR) röportaj yapan gazeteci Julia Rooke, Yasemin Çongar’ın (Taraf) tanıklarla konuşarak Balyoz Davası belgelerini ellerinden geldiği kadar doğruladıklarını söylediğini nakletti. Ben bu kanaatte değilim. 1) Mehmet Baransu’nun “Mösyö: Hanefi Avcı’nın Yazamadıkları” adlı kitabında benimle ilgili yazdıklarını telefonda Baransu’ya bizzat sorunca verdiği cevaptan Baransu’nun Emniyet içinden sadece bilgilendirilmediğine, aynı zamanda yönlendirildiğine dair kanaat bende pekişti. 2) Ünlü Balyoz Davası’nın giderek kendisinde de daha ünlü hale gelen 11 No’lu CD’sinin kaydının en son 5 Mart 2003’de yapıldığını biliyoruz. Ancak, içinde 2008’e, 2009’a ait “bilgiler” de var! Hatta, 2003’te bazı kurumlarda çalışmayan kişiler çalışıyormuş gibi gösterilmiş. Bazı gazeteler CD’nin 2008’de (nasıl oluyorsa) güncellendiğini iddia ettiler. Yalanları hemen ortaya çıktı. Belli ki Taraf eline gelen “belgeleri” olduğu gibi nakletmiş, öyle tanıklarla falan uğraşmamış. Mesleğin gerektirdiği kadar titiz davranmamış.
Şimdi soruyorum: Recep Tayyip Erdoğan kendi kurmakta olduğu müesses nizama bu kadar gözü kapalı yardımcı olan Ahmet Altan’ı bir kalemde neden sildi?