Paylaş
Açıklamaları dikkatle okudum ve önce şu soruyu sormadan edemedim. Bu açıklamalar neden üste üste iki büyük gazeteye yapıldı. Sanırım, cevap basit ama önemli.
Genelkurmay toplumdan ama önemle kendi tabanından gelen açıklama yapma ve hatta tavır koyma taleplerine sonunda dayanamadı.
Kendilerine karşı yürütülen asimetrik psikolojik savaş karşısında tepkisiz kaldığı iddiaları ayyuka çıktığı bir dönemde Genelkurmay sonunda “konuşmak”
zorunda kaldı.
Daha önce Başbuğ’un bazı tepkileri ile karşılaşmıştık ama ilk kez yürütülen davalar çerçevesinde bu kadar ayrıntılı açıklamalar yapıldı.
* * *
Bana göre açıklamalar iki ana başlık altında toplanabilir:
1) Yürütülen davalar/soruşturmalar/incelemeler ile ilgili çelişkilerin/eksik bilgilerin değerlendirilmesi.
2) Davalar/soruşturmalar/incelemeler ile ilgili ortaya konan kesin kanaat ve hükümler.
* * *
1) Açıklamalarda, Genelkurmay, muvazzaf/emekli askerler ile ilgili açılan davalar, yürütülen soruşturma ve incelemeler ile ilgili çelişkiler ve eksik bilgileri vurguluyor.
Örneğin Çiçek’e atfedilen “irtica ile mücadele raporu” ile ilgili parmak izi çalışması yapılmamasını eleştirirken TSK haklı olarak eksik kalan bir bilginin neden ısrarla sorgulanmadığına dikkati çekiyor.
Aynı şekilde sivil bir kamyonda bulunan mühimmat ile ilgili ihbarın TSK ile anında paylaşılmamasından da haklı olarak şikâyet ediyorlar. Ancak, TSK’nın da sivil kamyon ile taşıyacağı mühimmat hakkında Emniyet’e ön bilgi vermemesini “yanlış” olarak vurgulayarak çok olgun bir seviyede özeleştiri yapıyorlar.
TRT’nin kamyonda taşınan bombalar ile ilgili olarak “Bunların seri numarası silinmiş, şimdi yeni seri numarası almak için merkeze taşıyorlar!” mealli haberinin daha kamyonlar aranmadan yayınlanmasından şikâyet ederken çok vahim, hatta kasıtlı olduğu izlemini veren bir tasarrufa dikkati çekiyorlar. Üstelik, verilen bilgi tamamen yanlış!
* * *
2) Öte yanda Başbuğ ve Kurmayları süregelen bazı soruşturma/davalar ile ilgili olarak bazı kesin hükümler de veriyorlar. Örneğin, Dursun Çiçek’in kesin olarak Erzincan’a gitmediğini savunuyorlar. Yahut, Saldıray Berk’in suçsuzluğu hakkında kesin görüş ifade ediyorlar.
Bu kişiler kendi dönemlerinin komutanları. Onları çok yakın tanıdıkları için “suçsuz” oldukları konusunda kendilerinden emin olabilirler.
Ancak, yürütülmekte olan davalar ile ilgili olarak bazı çevrelerce ifade edilen ve yargılananların suçlu olduklarını önden ilan eden “kesin hükümler”den haklı olarak şikâyet eden bir Kurum’un bu sefer adı geçen kişilerin suçsuzluğunu kendisinin önden ilan etmesi eşit derecede vahim değil mi?
Balyoz Davası’nda temkinli davranan bir Kurum’un diğer bazı davalarda aynı soğukkanlılığı göstermemesini yadırgadım.
* * *
Ülkemizde Adalet, Emniyet, TSK gibi kurumların nerede ise hem birbirleri ile, hem de kendi içlerinde adeta kanlı bıçaklı olması, Hükümet’in de bu çatışmada açıkça taraftarlığını ilan etmesi hazin bir durumdur.
Peşin hükümlülük ise ortak yanlıştır, zaten vahim olan durumu daha da vahim hale getirmektedir!
Paylaş