CUMA ve cumartesi günleri yazı günlerim değil. Evlatlarımızın acısı içimizde iken geçirilen bayramın hüzünlü olduğunun da farkındayım.
Ama bayramın son günü, yine de bir bayram yazısı yazmadan edemiyorum. Zira, şartlar ne olursa olsun, bizleri bir araya getiren ve sayıları her geçen gün maalesef muazzam bir hızla azalan günleri-vesileleri göz nuru gibi korumamız gerektiğini düşünüyorum.
Sizler bu satırları okurken, bayramın son gününde; üzerinizde tatlı bir yorgunluk, belki de her sona eren güzel şeyin ardından gelen buruk bir tat duymakta ve büyük ihtimalle de ertesi gün başlayacak yeni haftanın omuzlarınıza şimdiden yığdığı yükü taşımaktasınız.
* * *
Bayramlar her şeye rağmen güzel, zira insanın içinden fitneyi, fesadı, hırsı, kıskançlığı almak için varlar. Bayramlar güzel günler, zira ruhumuzu yıkama gayretini insanları korkutarak, ürküterek, cehennem ateşiyle tehdit ederek değil; adı üzerinde "bayram coşkusu" ile gösteriyorlar.
Bayramlar içimize Allah’ın varlığını güle oynaya yerleştirdikleri için güzel günler.
* * *
Her bayram yazarım. Bayramlar esasen çocukların olduğu için güzel günlerdir. Bayramlar en çok çocuklara geldikleri için bizim de içimizi coşkuyla doldururlar.
Ben bayramlarda çocukları seyrederek eğlenmeyi çok seviyorum.
Onların üç kuruş bahşiş, bir avuç şeker için kapı kapı dolaşmaları, özenle seçilen giysiler içinde annelerin yanında adaplı durup ilk fırsatta sokağa fırlayarak giysilerin temiz tutulması gerektiğini anında unutmaları, maytapları patlatırken attıkları çığlıklar bayramın esas habercileridirler.
* * *
Ben bayramlarda içimdeki çocuk "Cuniş" ile buluşurum. Etrafımdaki çocukların coşkusu Cuniş’i de etkiler ve saklandığı yerden ortaya çıkar.
Cuniş bayramlarda hınzırlık yapmaya bayılır. Tabii ki; ilk isteği bayramı mümkün olduğunca "kár" ederek kapamaktır. Onun için üşenmez, kendisine yüz vereceklerinden emin olduğu ne kadar kapı varsa tokmağını çalar. Hasılatını özenle sayar ve aklında tutar. Bahşişi bol tutan amca ve teyzeleri, bir sonraki bayramda öncelikle ziyaret etmek üzere, not alır. Bahşişin yanında şeker verenleri de sever ama kendisini sırf şeker ile kapıdan atlatmaya çalışan teyze ve amcaları da ayrıca hafızasına kaydeder ki, bir sonraki bayram onların kapısında beyhude zaman kaybetmesin.
Cuniş, sayıları kelaynak kuşlarından bile daha azalan "baklavacı teyzeleri" özellikle ziyaret eder. Cuniş’e göre dünyanın en usta baklava ustaları bile o teyzeler kadar güzel baklava yapamazlar.
"Çarşı baklavaları" dünyasında hálá "ev baklavası" yapacak kadar saf kalmış teyzelerin yaptıkları baklava daha koyu renkte olur, muhakkak cevizlidir ve saf şekerle ballandırılır.
İki üçgenin uzun kenarlarından birleştirilmesi şeklinde kesilen baklavaları mümkünse elle yemek, lezzetlerine lezzet katar. Cüniş, punduna getirirse, büyüklerinin gözünden uzakta, örneğin mutfakta; baklava dilimlerini eliyle yemeyi, ardından da parmaklarından süzülen balı bayramlık gömleğe bulaşmadan önce yalayarak annesinin hışmından kaçmayı çok sever.
* * *
Ben menzile kurşun hızıyla giden gündelik hayatımda artık Cuniş ile çok az görüşmekten şiddetle şikáyetçiyim. Varsın çılgın bir yaramaz olsun. Bütün şımarıklıklarına razıyım.
Yeter ki, bayramdan bayrama da olsa, Cuniş ortaya çıksın ve benimle yarenlik etsin!