HERKES şu iki konuda mutabık: 1) 3 Ekim 2005, Türkiye’nin tarihinde bir dönüm noktasıdır. Yaşadığı en kritik dönemeçlerden birisidir.
2) Müzakereler çok ama çok çetin geçecektir. Müzakereler sadece dış politikada değil iç politikada da büyük sorunlara yol açacaktır.
Ancak, bir konuda ise ciddi bir ayrılık var:
Çerçeve protokol kimilerine göre elde edilebilecek en iyi netice, kimilerine göre AB yolunda önümüzü tıkayacak çok ciddi engeller taşıyor.
* * *
Henüz ‘zafer’in sarhoşluğunu aşmış değiliz, medya da muhalefete halihazırda yeteri kadar yer ayırmıyor; ama dün de ifade ettiğim gibi ‘çerçeve protokol’ ile ilgili tartışmalar giderek büyüyecek.
Hükümet, bu çerçeve çevresinde alacağı eleştiriler nedeniyle müzakere dönemi öncesi çok yıpranacak!
* * *
Ben hükümetin 3 Ekim’e giden süreçte elinden gelenin en iyisini yaptığına inanıyor, hatta herhangi bir hükümetin daha iyi neticeler alabileceğini düşünemiyorum; ama ülkenin tarihinde bu kadar önemli bir kararın bütün boyutuyla tartışılıp, milletin hakemliğine götürülmesi gerektiğine inanıyorum.
Hükümet, milletin yetkisinin zaten kendinde olduğunu düşünecektir; ama 3 Kasım 2002’de aldığı yetkiyi tarif eden ülkenin koşulları ile ülkenin 3 Ekim 2005 tarihi itibarıyla içine girdiği koşullar çok farklıdır.
Hükümet, AB ile yaptığı pazarlıkları millete götürmeli ve yeni koşullarda yeniden yetkilendirilmelidir.
* * *
Şu iddiaları göz ardı edemeyiz:
Deniz Baykal: ‘Kıbrıs bütün boyutlarıyla bir ön şart olarak önümüzde duruyor. Londra ve Zürih antlaşmaları batmış oluyor, KKTC bitirilmiş oluyor. 3. maddeye bakalım. Türkiye’nin çalışmalarının izlenip gözetleneceği belirtiliyor. Alevi azınlık, Kürt azınlığı, Ermeni sorunu, Ortodoks Kilisesi ve Ruhban Okulu’nun, Dicle ve Fırat nehirlerinin sularının kullanımı, izlenip gözetlenecek konular arasında. Bunlar ileride Türkiye’nin önüne getirilecek.’ (Gazeteler-04.10.05)
Eski Başbakan Mesut Yılmaz da Türkiye’nin ikinci sınıf AB üyeliğine razı olduğunu savunuyor. Yılmaz, gazetecilerin soruları üzerine, ‘Müzakereler başlar ama bir yere gitmez. Gelir Kıbrıs’ta tıkanır. 17 Aralık’ta ortaya konulan zaten bir imtiyazlı ortaklıktı. Türkiye 17 Aralık’ta ikinci sınıf üyeliğe razı oldu. Son gelişme de şimdi onu perçinlemiş oldu’ diyor. (Sabah-04.10.05)
AKP’nin eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış da Kıbrıs’ın müzakereleri tıkayabileceğini kabul ediyor.
CHP milletvekili, eski Büyükelçi Şükrü Elekdağ iddialı bir şekilde ‘CHP’nin çerçeve protokolü reddettiğini’ beyan ediyor (CNN Türk: ‘Söz Sizde’-04.10.05)
* * *
Meramım, ülkenin çok temel bir konuda, sonradan tıkanmasını engellemek için çerçeve protokolle girilen yolu derinine tartışıp, milletin hakemliğine başvurulmasıdır.
Aksi halde, cicim ayı çabuk bitecek ve hükümetin başı sonradan çok ağrıyacak!