ÖNCE bir dilek tutalım. İnşallah, duruşmanın ilk günü yaşanan ve özünde "Ama biz bu kadar çok misafir beklemiyorduk" tepkisi ile karşılanan organizasyon rezaleti davanın özüne yansımaz! Dilerim, cenab-ı Allah savcılarımıza zihin açıklığı vermiştir!
* * *
Gelelim davanın siyasi anlamına! Ben iki uçtaki anlamlandırmayı eşit derecede eksik buluyorum. Bu dava ne salt: 1) Türkiye’nin demokratikleşmesi önündeki en büyük engeli kaldırmaya yönelik bir kara suratlıları yargılama davasıdır. Ne de: 2) AKP’ye karşı sesini yükseltenleri cezalandırma sürecidir.
Muhakkak ki, davanın içinde her iki sostan da birkaç yudum var. Ama davaya esas tadını başka bir süreç veriyor.
* * *
Bu süreç Türkiye’yi ABD’nin çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’da başat ülke yapma yolunda Türkiye’nin önündeki engelleri kaldırma sürecidir.
ABD’ye göre süreci Batı lehine götürebilecek kurum AKP, bu sürece engel olan kurum ise TSK’dır!
Dilerim davada yer alan kara suratlılar hak ettikleri cezaları alırlar ama bana göre göz dağı TSK’ya verilmektedir.
Amaç, Türkiye’yi ABD Irak’tan çekildikten sonra bölgede Kuzey Irak’ın hamisi yapmaktır. Hükümet buna razıdır, ancak TSK direnmektedir. Bir süre beklenmiştir, hükümet anlamlı bir adım atamayınca bir yıldır ve son dönemde artan şiddette TSK’yı karar mekanizmasında sistem dışına çekmek için çeşitli yöntemler denenmektedir.
Benim yazılarım açık, ben Türkiye’nin Ortadoğu’nun başat ülkesi olması, Kuzey Irak’a hamilik etmesi, bütün bunları yapabilmek için de önce kendi kapısının önünü (Güneydoğu Anadolu) temizlemesi gerektiğini bu köşede yıllardır savunuyorum.
Görüşümde hiçbir değişiklik yok.
Ancak, bunu ülkenin kendi dinamikleri ile değil de dış dinamiklerin yaptırımı ile gerçekleşmesi ihtimali beni çok rahatsız ediyor.
* * *
Davada kara suratlıların Danıştay ve Cumhuriyet saldırıları ile şu veya bu şekilde ilişkili olmaları gayet mümkün.
Ancak, davanın açılımını yapan ana omurgayı ne idüğü belirsiz Tuncay Güney’in evinde ele geçiren "çuvallar dolusu" belgenin oluşturması beni daha çok ilgilendiriyor.
Bu kişi zamanında her yere girip çıkıyor, her türlü belge nasıl oluyorsa ona ulaşıyor, hatta bir gece canlı yayında yaşadığımız gibi, o gün ortaya çıkan bir resmi belge şimdi Kanada’da haham yardımcılığı yapan Güney’in eline çoktan geçmiş oluyor.
Tuncay Güney için "şizofrenik" dahi denebilir. Bu tartışılır. Ama başarılı bir taşeron olduğu aşikár. Birileri hayal edemeyeceğimiz kadar çok dokümanı büyük bir titizlik içinde yıllarca toplamış, zamanı ve gereği gelince de servis etmesi için Güney’e vermiş. O da belgeleri servise başarı ile sokmuş!
Ama aynı davada yer alan kara suratlılar esas illegal faaliyetlerini Güneydoğu’da icra ettikleri halde iddianamede,bildiğimiz kadarı ile, Güneydoğu henüz yok.
Zamanında Güneydoğu’da oluşturulan JİTEM, Özel Harekat Dairesi vb. gibi kurumlar müttefiklerin "gayri nizami harp" nosyonu ve uygulamaları esas alınarak kurulmuştu.
Şimdi bunların üzerine gidilirse mecburen müttefikleri de davanın içine katmak gerekmeyecek mi? Davayı yönlendiren belgeleri yıllardır biriktirenler önceden bir ayıklama yapmış olamazlar mı?
Ben Ergenekon’daki strateji ile "Aktütün saldırısı" ertesi oluşturan strateji arasında da büyük paralellik görüyorum. Bu konuyu da yarın irdeleyeceğim.