BU ülkede muhalefete hiç ihtiyaç yok. Gün geçmiyor ki hükümet kendi ayağına yeni bir kurşun sıkmasın.
Kürt meselesini önce ortaya atıp sonra yutan bu hükümet, alt kimlik-üst kimlik tartışmalarında birbiriyle çelişen salvolarla kendi ayağına taş dolayan yine bu hükümet, mal varlığı tartışmalarını çıkaran illa ki hükümet, durduk yerde vatandaşa söven de aynı hükümet!
Şimdi de ortaya bir "HAMAS meselesi" çıktı!
HAMAS'ı Türkiye'ye çağıran, sonra da ortadan toz olan yine ve yine bu hükümet!
* * *
HAMAS'ı Türkiye'ye davet etmek, tek başına yanlıştır veya doğrudur diye tartışılamaz. Kişi kendine seçtiği ideoloji çerçevesinde HAMAS'ı davet etmeyi doğru veya yanlış bulur.
Ama, bir hükümet izlediği dış politikada tutarlı olmak, tahmin edilebilir olmak, güvenilir olmak zorundadır.
Başka türlü ciddiye alınmaz, uluslararası arenada ortak politikalara dahil edilmezsiniz.
* * *
İç içe geçen ilişkiler yumağında, madem ki ülkeler birbirine bağlı (interdependent) davranmak zorundadırlar, o zaman her bir ülke kendine yakın hissettiği ülkeler bloku ile birlikte hareket etmek durumundadır. Batılılar, Müslüman ülkeler, Ortadoğu veya Uzakdoğu ülkeleri, hatta hiçbirine bağlı değilmiş gibi davrandığını söyleyen bağımsızlar, ister istemez bir birliktelik-ittifak içinde hareket ederler.
Türkiye bugüne dek kendisine Batı ittifakını seçmiş ve ona uygun davranmıştır.
Hükümet, isterse bu ittifaktan ücretini ödemek kaydıyla çıkabilir ve istediği yeni bir ittifaka, yine ücretini ödemek kaydıyla girebilir.
* * *
Ancak, ittifakların birine aitmiş gibi gözüküp diğeriyle flört etmeye kalkarsanız veya ait olduğunuzu söylediğiniz ittifaka ters düşen hareketleri sorumsuzca ve tek başınıza yapmaya kalktığınızda bu hareketinizi hazmetmezler ve muhakkak sizden çıkarırlar.
Bu hükümet tutarsız dış politikalarıyla her geçen gün Türkiye'yi yeni bir güven erozyonuna uğratmaktadır. Şark kurnazlığı ancak şarkta geçerlidir.
ABD, İsrail ilişkileri, AB'ye vb. bakış, hep tutarsız atılımlardan oluşuyor!
1 Mart Tezkeresi ile ABD'ye nanik yapılmış; ama geçen haziran ayında Başbakan yalvar yakar ABD'ye gidip bugün için göz ardı ettiği "stratejik ortaklığı" iman tazeler gibi tekrar ilan etmiştir.
İsrail'e önce terörist devlet denilmiş, sonra İsrail'le arayı bulmak için önüne gelen herkes aracı yapılmış, sonunda da İsrail'den diplomatik bir dille özür dilenmiştir.
* * *
Şimdi en son yaşanılan "HAMAS rezaleti"ne göz atalım!
Dışişleri, HAMAS'ın geleceğini bal gibi biliyor; ama bilmiyormuş gibi yapıyor; siyasi kanat değil askeri kanat çağrılıyor; adamların Batı'nın en fazla gıcık olduğu Suriye istihbaratının yardımıyla gelmesi kabul ediliyor (bkz: Cengiz Çandar-Bugün, 17.02.2006); iki taraftan birisi bangır bangır "seni arabulucu olarak istemiyorum" diye bağırırken "istersin, istersin" diyerek arabuluculuğa soyunuluyor; 6 ay önce yana yakıla "valla billa stratejik ortağız!" diyerek ayağına gidilenler iplenmeyerek "kişilikli" politika üretiliyor!
Meseleye HAMAS ayağından da bakalım. Adamlar davet ediliyor; ama davet sahibi sabah verdiği randevudan aynı gün öğlende ürküyor ve cayıyor. Orta yerde avuçlarında bir avuç nasihatle kalakalıyorlar!
Ne Musa'ya, ne İsa'ya, hatta ne de Muhammed'e yaranamamak işte bu olsa gerek!