Paylaş
Açılım 19 Ekim 2009 tarihinde Habur Sınır Kapısı’nda göçmüştü. Her ne kadar yandaş gazeteciler Habur rezaletini “Habur’dan girenlerin, terör eylemlerine katılmadığı kabul edildi ve pişmanlık yasası çerçevesinde serbest bırakıldılar”, (Nazlı Ilıcak-Sabah-16.02.2010) türü zırva cümlelerle savunsalar da Habur’dan giriş yapanlar bu cümleyi bizzat yalanlıyorlar. Kendi ifadeleri ile: “Bizler, Kürt sorununun çözümü için... Kürt Halk Önderi sayın Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısı üzerine... Türkiye’ye gelme kararını veren barış grubuyuz... Gelişimizin, 221. Maddeden yararlanma gibi bir amacı yoktur...” (Sendika.org-19.10.09) diyorlar ama “birileri” onlara “Yok, yok sen yine de TCK-221 sayılı Pişmanlık maddesi kapsamına alındın!” diyerek hukuka takla attırmışlardı.
* * *
Rıza Türmen (Milliyet-14.02.10) “Demokratik Açılım” çerçevesinde son günlerde TBMM’ye taşınan İnsan Hakları Kurumu (İHK) Tasarısı’nı irdelerken Tasarı’nın kendi ifadesi ile Kurul’un BM Genel Kurulu’nun insan hakları kurumlarına ilişkin ilkelerini içeren “Paris İlkeleri” çerçevesinde inşa edileceğini vurguluyor.
“Paris İlkeleri” insan hakları kurumlarının bağımsız olmalarını, Hükümet temsilcilerinin ise, toplantılara danışman olarak katılmalarını, yani oy hakkına sahip olmamalarını istiyor. Ancak, Türmen’in yaptığı açıklamaya göre “İHK üyesi olmak isteyenler taleplerini Başbakanlığa bildiriyorlar. Başbakanlık adayları Bakanlar Kurulu’na sunuyor. İHK Başkanı ve on üyesi Bakanlar Kurulu tarafından seçiliyor. Başka bir deyişle, İHK, hükümete bağlı bir.. insan hakları kurumu olacak!”
Bana göre, eğer Hükümet samimi olarak “Kürt Açılımı” yapacak, Kürtlerin haklarını savunacak ise, işe seçim barajını % 10’dan, % 5-6’ya çekerek başlar. Bu hak Kürtlere TBMM’de doğrudan kendi partileri ile temsil hakkı verecektir.
Temsil demokrasinin temel ilkesidir. Ancak, Başbakan’a göre Türkiye barajın % 10’un altına inmesine hazır değilmiş. Başbakan’ın sözleri özde “Kürtler TBMM’de kendi partileri ile temsil edilmeye hazır değildir” anlamına gelmektedir.
Seçim barajı konusunda Sedat Ergin (Hürriyet-16.02.10) ise “Venedik Kriterleri”ne başvuruyor. Önce şu saptamayı yapıyor:
“...parti kapatmaları ve HSYK’nın yapısını konu alan tartışmalar konu olduğunda, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin tezlerine her seferinde Venedik Komisyonu raporlarını dayanak gösteriyor...” Ergin’e göre Komisyon’un 12 Ocak 2009 tarihli taslak raporunun hemen girişinde karşımıza çıkan çarpıcı gerçek, en yüksek seçim barajının Türkiye’de uygulanıyor oluşu. Türkiye’yi % 7 ile kuzey komşumuz Rusya izliyormuş. Rapor, seçim barajlarının yol açtığı “Arzu edilmeyen sonuçlar” bölümünde Türkiye ve Rusya örneklerini veriyormuş. Rapora göre, AKPM kararı doğrultusunda % 3 ile % 5 arasında bir barajı yerleşmiş demokrasiler açısından “kabul edilebilir” bulunuyormuş.
Ben Venedik Kriterleri’ni her fırsatta referans gösteren yazarların (örnek: Mehmet Altan, Eser Karakaş) seçim barajı meselesinde Hükümet’e yol göstermelerini hasretle bekliyor olacağım.
* * *
Demokratik Açılım’ın hali pür melali işte böyle!
Paylaş