ISRARLA savunduğum bir konuyu yeni yıl nedeniyle bu hafta tekrar işleyeceğim:
Türkiye için 2006 yılının kaderini yakın coğrafyasında (Irak, İran, Suriye) yaşanacak olağanüstü gelişmeler belirleyecek!
Türkiye’nin kendi iradesi dışında yaşadığı/yaşayacağı kuşatılmışlık içeride "Kürt meselesi"ni, bazen güçlü bazen kısık ateşte tutacak, ancak mesele mutlaka hep sıcak kalacak.
* * *
2005 yılının ikinci yarısında "Kürt meselesi"nde tartışmanın ana ekseni Başbakan tarafından "kimlik" olarak belirlendi. Alt kimlik-üst kimlik tartışmasını o açtı. Ancak, Başbakan kendi açtığı tartışmaya herkesi tatmin eden bir cevap oluşturamayınca ve bu durumun farkındalığı ve hatta telaşı ile her gün yeni ve "çelişkili çözümler" üretince, tartışma gereğinden de fazla büyüdü. Herkes konuyla ilgili bir şeyler söyledi.
Sonunda bıktırılan kamuoyunda "artık bu tartışmalara bir son verelim" diye özetlenecek bir özlem belirdi. Nitekim; tartışmaya Cumhurbaşkanı da yeni yıl mesajı çerçevesinde girince, medya Cumhurbaşkanı’nın açıklamasını "Alt kimlik-üst kimlik tartışmasına Cumhurbaşkanı son noktayı koydu" başlıklarıyla verdi.
Devletin en tepesinden gelen açıklamaların ardından Başbakan da artık konuyu kapatır, hem kendini, hem ülkeyi rahatlatır, diye düşündük.
Ancak, Başbakan son günlerde galiba kendine hákim olamıyor ve tartışmaları gerektiğinde terk edemiyor. Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından bir gün sonra Başbakan, Cumhurbaşkanı ile çelişen bir üst kimlik açıklamasıyla yine gündeme düştü.
Korkarım, devletin en tepesindeki iki makam, çok hassas bir konuda birbirleriyle çelişen açıklamalar yapınca kafalarımız daha beter karışacak!
* * *
Cumhurbaşkanı diyor ki:
"...Ulusun adı, Yüce Önder’in şu özlü sözünde belirtilmiştir: ’Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk ulusu denir.’..." Üstelik, Cumhurbaşkanı güçlü bir iddiada bulunuyor:
"...Ulusal kimlik bilincini yerleştirmeden tekil devlet yapısını korumak olanaksızdır..."
Bu açıklama medyada yayınlandıktan sadece bir gün sonra ise Başbakan, AKP’nin 3 kırmızı çizgisi bulunduğunu belirtiyor. Erdoğan, bunlardan ilkinin "etnik milliyetçilik" olduğunu vurgulayarak, etnik milliyetçiliğe izin vermeyeceklerini söylüyor. Erdoğan, "Her zaman söylüyoruz, bizi birbirimize bağlayan üst bağ nedir? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bitti. Olay bu" diye konuşuyor.
Cumhurbaşkanı bir ulusu tasada, sevinçte bağlayan hukuk dışında bir (üst) kimliğin de olması gerektiğini ve bunun Türklük olduğunu belirtiyor.
Başbakan ise, diğer alt kimliklerle birlikte, Kürtlüğü de, Türklüğü de alt kimlik saydığını defalarca açıkladı. Ayrıca "etnik milliyetçiliği" partisinin kırmızı çizgisi olarak ilan etti.
Başbakan’a göre; herhangi bir milli kimliği herhangi bir nedenle üst kimlik (Kürtlük/Türklük) olarak "dayatırsak", o zaman "etnik milliyetçilik" yapmış oluyoruz.
Biliyorum, Akif Beki "Başbakan etnik milliyetçilik ile Kürtçülüğü kastetti" diyecektir. Ancak, Başbakan’ın mantık bütünlüğünü takip ettiğiniz zaman "Türklük" de tıpkı "Kürtlük" gibi alt kimlik kategorisine girdiğine göre, birinin dayatılması "etnik milliyetçilik" yaratıyorsa, diğerinin üst kimlikte dayatılması ile "eşit öteki" de aynı sonucu yaratmaz mı?
* * *
Başbakan’a göre Cumhurbaşkanı "etnik milliyetçilik" mi yapıyor?
Ben işin içinden çıkamadım.
Başbakan’ın son açıklamasıyla tekrar en başa döndük!