GEREK TSK, gerek AKP, Irak seçimleri çerçevesinde Kerkük’ün bir Kürt şehri olması ihtimali karşısında çok sıkıntıdalar.
Ancak, filmi biraz geriye sarıp geçmişi tekrar gözden geçirmekte yarar var.
Film kareleri bizi 1 Mart Tezkeresi’ne götürüyor. Tezkere öncesi:
ABD, Irak’ı işgal niyetini bize açtıktan sonra Kuzey Irak’a Türkiye’den girmek istediğini bildirmiş ve bu isteği kabul görmüştü.
ABD, bu izni aldığını varsayarak lojistik açıdan büyük hazırlık yapmış, malzeme ve insanını Türkiye açıklarına yığmıştı.
Nitekim, Türkiye’yi Deniz Bölükbaşı ve arkadaşlarının temsil ettiği heyetler arasında; Türkiye ve ABD’nin Kuzey Irak’ın işgali sonrası nasıl işbirliği yapacaklarına dair günlerce süren müzakerelerden sonra bir anlaşma yapılmıştı.
Bu anlaşmanın içinde: i) Musul ve Kerkük’ün savaş sonrası da ‘otonomisinin’ Türk ve ABD askerleri tarafından ortak korunmasına ve ii) bizzat Kuzey Irak’ta TSK’nın PKK’yı kontrol altına almasına cevaz veren maddeler de vardı.
Askeri ve sivil kanadın bilgisi dahilinde yapılan bu anlaşmanın ardından tezkere TBMM’de oylanacaktı. Herkes tezkerenin geçeceğini umuyordu.
Ancak, TBMM’den beklenen sonuç çıkmadı. Neden? Tezkere esasında 26 Şubat günü oylanacaktı. 28 Şubat günü de MGK toplanacaktı. AKP cinlik yaptı, tezkere oylamasını 1 Mart’a kaydırdı. Beklenti, tezkere konusunun bu toplantıda konuşulması ve ertesinde TBMM’de oylama yapılırken ‘ne yapalım, TSK böyle istiyor’ denerek ateş üzerindeki kestanelerin TSK’ya toplatılması idi.
28 Şubat’ta MGK görevini yapmadı ve Kuzey Irak gündeme hiç gelmedi.
Silah geri tepmişti. AKP milletvekilleri arasında, ‘Tezkereyi TSK da istemiyor!’ inancı yerleşti.
1 Mart sabahı, dönemin başbakanı Abdullah Gül, partisinde yaptığı konuşmada çok isteksiz davrandı ve milletvekillerini vicdanları ile baş başa bıraktı.
1 Mart’ta tezkere geçmedi ve ABD açısından ibre Kuzey Irak’taki Kürtlere kaydı.
ABD için önemli olan Musul ve Kerkük petrolünün güvenilir bir müttefik tarafından denetlenmesi idi ve artık o müttefik, Kuzey Iraklı Kürtlerdi!
Hemen tezkere sonrası NTV’de Mehmet Barlas, Fehmi Koru ve Tarhan Erdem’in de katıldığı bir tartışmada Kuzey Irak’ta Musul ve Kerkük’ün artık Kürt Federasyonu’na verileceğini, bu durumda Kuzey Irak’ta kişi başına milli gelirin 2.000 dolar civarına çıkacağını, bizim Kürt yoğunluklu Güneydoğumuzda ise milli gelir 400 dolara bile ulaşamazken esas gümbürtünün o zaman kopacağını söylemiştim.
Bana göre yeni kırmız çizgiler: i) Kuzey Irak’ta doğmakta olan ekonomik uçurum ve ii) paylaşılamayan su meselesi (Fırat ve Dicle) olacaktı.
* * *
Bunları tekrar neden yazdım? Önce, Kerkük’ün bu kadar ısındığı bir dönemde yakın tarihi tekrar gözler önüne sermek istedim.
Bunun dışında bugün defakto durumdan şikáyetçi olan AKP Hükümeti ve TSK’nın bu şikáyette ne kadar haklı olduklarını sorgulamak istiyorum.
Ama, esas derdim CHP!
CHP, tezkere konusunda AKP ve TSK’nın tersine hep tutarlı oldu!
Bugün Kerkük meselesinde en büyük kıyameti onların koparması lazım!
Ama partide bu konuda ‘tık!’ yok. ‘Mustafa mı olsun, Deniz mi olsun’ diye papatya falı açar gibi bugün oy verecek CHP delegelerine bu acıklı durumu hatırlatmayı vazife bildim.