Camp David ruhuna göre (III): AKP’nin stratejik derinlik yaklaşımı ne işe yarıyor?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
ENGİN Güner’in 1991-Camp David toplantısı özel notlarına bakarak aktardığı bilgilere göre:
1) Stratejik ortaklık iki devlet arasında siyasi, ticari, ekonomik ve güvenlik ile dış politikayı kavrayan çok boyutlu bir ilişkidir.
2) Stratejik ortaklığın olmazsa olmaz şartı, tarafların ilişkiyi etkileyen herhangi bir eyleme geçmeden önce birbirleriyle istişare yapması gerekliliğidir. İstişare yapmadan eyleme geçilmeyecek ve mümkünse mutabakat aranacak.
3) (Ancak) taraflar, yine de kendi eylemelerinde serbestler. Egemenlik esastır! Eylem öncesi istişare şart ama mutabakat olmayabilir. İki taraf, 3. ülke(lerle) birbirinin ana politikalarını incitecek eyleme girmemeye dikkat edecekler.
4) İki devlet, dünya üzerindeki her konuyu gizlilik içinde birbirleriyle paylaşacaklar. Taraflar en azından entelektüel seviyede birbirlerini eşit görecekler, görüş alışverişinde bulunacaklar.
* * *
Türkiye Cumhuriyeti ise dış politikasında hem Recep Tayyip Erdoğan, hem de Abdullah Gül’e aynı anda servis veren Ahmet Davutoğlu’nun geliştirdiği ve adına ‘stratejik derinlik’ denen yaklaşımı uyguluyor. Ahmet Davutoğlu, her iki lidere de Dışişleri Bakanlığı’ndan bağımsız ve ayrı servis veriyor.
Stratejik derinlik yaklaşımı, her bir ülkeyle teke tek ve derinliğine uzanan bir ilişkiyi içeriyor. Uygulamada Ortadoğu ülkeleri ön planda.
İddiası, Türkiye’yi ABD’nin dümen suyundan kurtarmak ve ülkeye çok boyutlu ve şahsiyetli bir uluslararası kimlik kazandırmak!
Haliyle; Türkiye ‘derinlik’ anlayışına göre teke tek geliştirdiği ilişkiler öncesi ABD’yle istişare yapmak durumunda değil!
* * *
Bu anlayışa göre; ABD ile Türkiye arasındaki ikili ilişkiyi yakından etkileyeceği ayan beyan belli olan Türkiye-Suriye yaklaşımında Türkiye, ABD’yle istişare yapmak zorunda değildir.
Olsa olsa; Türkiye ABD’nin hassasiyetlerini göz önüne alabilir.
Nitekim, Türkiye böyle yaptığını; Suriye’yle görüşmelerinde Esad’a ‘yapma etme!’ dediğini beyan ediyor.
Suriye’yle eylemini önden ABD’yle enine boyuna tartışıp (istişare edip), belki de mutabakat elde edemeyince (madde 3 ve 4) ‘ben yine de şöyle davranacağım’ demeyi tercih etmiyor.
Böylece de yukarıda madde 3’ün son paragrafında ifade edildiği üzere;
‘İki taraf 3. ülke(lerle) birbirinin ana politikalarını incitecek eyleme girmemeye dikkat edecekler’ şiarını yok sayıyor.
(Madde: 4) Bilgi paylaşımı ve entelektüel tartışma ilişkide zaten ruhen yok!
* * *
Benim bu köşede son üç yazıda söylemeye çalıştığım şu:
Bir hükümet istediği politikayı, ücretini ödemek şartıyla vazedebilir. Garip olan kendi politikasını, olmadığı şekilde, ‘stratejik ortaklık’ olarak yutturmaya çalışmasıdır. Madem, Ahmet Davutoğlu adını öyle koymuş; hükümetin politikasına olsa olsa ‘stratejik derinlik’ doktrini denebilir.
Ancak, stratejik derinlik doktrinine göre, ABD de tıpkı Kuzey Irak’ta yaptığı gibi bizimle ‘Suriye ve İran eylemlerinde’ de: i) istişare etmek, ii) bilgi paylaşmak, iii) çıkarlarımıza dikkat etmek zorunda değildir!