Birbirimizi nasıl algılıyoruz?

BİR makalede* dikkatimi çeken bir cümle bana Türkiye’nin hal-i pür melalini çok iyi anlattı.

Milliyetçilik üzerine çalışmalar yapan ve milletlerin/halkların/insan gruplarının olgular karşısında tavırlarını inceleyen Walker Connor: "İnsanların davranışlarını gerçeğin ne olduğu değil, insanların olgular hakkındaki inançları tayin eder" diyormuş. Sanırım, biz de olguları farklı algılayabileceğimizi, olgular hakkında farklı inançlar taşıyabileceğimizi katiyen göremiyoruz, görmek istemiyoruz.

* * *

Örnek olarak en hassas konumuz türbanı ele alalım.

Muhakkak ki türbanı siyasal simge olarak kullananlar var. Türbanı inancı gereği kullanan insanlar da var.

Ancak, türban olgusuna laiklik hassasiyeti yüksek kesimin önemli bir bölümü sadece siyasal bir simge olarak bakıyor. İnancı gereği takanların olduğunu adeta görmek istemiyor. Siyasal simge olarak takanları hoş görmeyi ise hiç istemiyor.

* * *

Öte yanda, türbanlılar veya dini hassasiyeti yüksek olanlar ise türbanı kendileri sadece inançları gereği taksalar dahi türbanın karşı grupta tehdit algılaması yaratabileceğini hemen hiç hesaba katmıyorlar.

Örneğin, "Türban siyasal simge değil" diyenlerin hiçbirisi karşı tarafa "Madem türbanı siyasal simge olarak görüyorsunuz, ben de başımı başka türlü bağlar ve sizlerin korkusunu böylece bertaraf ederim" diyemiyor.

Böyle davranmayı "karşı tarafa" verilmiş bir taviz olarak görüyor.

Öte taraftakiler de katiyen "Madem başınızı örtmekte ısrarlısınız, gelin meseleyi şöyle çözelim!" diye yol göstermiyor.

"Ben başımı örtmem ama örtene de karışmam, hatta üniversitede buna engel olunmasına karşı çıkarım" diyebilen laiklik hassasiyeti yüksek hanımefendimiz çok az.

* * *

Ben son günlerde iki görüşü aynı anda ifade ediyorum:

1) Şiddete başvurmadıkça, şiddeti övmedikçe veya şiddeti teşvik etmedikçe siyasi partiler kapatılmamalıdır.

2) AKP türbanı tehdit algılaması olarak kavrayanları yok sayamaz, onlarla alay edemez. Tam tersine hükümet Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarını bütünüyle kucaklamak zorunda olduğu için onların tehdit algılamalarını yok etmek hükümetin görevidir.

Bu iki olguyu hayata geçirmek için de:

1) AKP Anayasa’ya türbanın üniversitede kullanılması için güvence getirirken, aynı anda türbanın kamu görevlerinde ve reşitlik öncesi dönemde okullarda kullanılamayacağını da anayasal güvence altına almalıdır.

2) CHP ve MHP de parti kapatmayı yukarıda bahsettiğim prensibe bağlamak üzere Anayasa’da ve ilgili yasalarda gerekli değişiklikleri yapmak için omuz vermeli, bu değişiklik TBMM’de oy birliği ile sağlanmalıdır.

* * *

İki haftadır bu görüşlerimi alt alta yazdığım için hem AKP’lilerden, hem de CHP’lilerden bazen terbiye kurallarını da hiçe sayan eleştiriler alıyorum.

Ben de anlıyorum ki; her iki tarafın da karşı tarafın, kendilerine göre yanlış olsa da, algılamalarını, inançlarını anlamaya, kabul etmeye hiç niyetleri yok!



* Jerry Muller: "The Clash of Peoples" (Halkların Çatışması). Foreign Affairs Dergisi, s. 18-35, Mart-Nisan 2008 sayısı.

(Yarın aynı konuda aydınlara yöneleceğim.)
Yazarın Tüm Yazıları