GÖZÜKEN odur ki, kadrolaşma konusunda zaten tek sloganı olan "Benden olsun da, isterse kör cahil olsun!" prensibi çerçevesinde alabildiğine pervasız davranan AKP iktidarı artık sınır tanımaz hükümetler grubuna girmeye hazırlanıyor.
AKP döneminde bürokraside görev alabilmek için Milli Görüş’ten hanımefendisinin türbanlı olduğuna ve her gün 5 vakit namaz kıldığına ve dahi bu iki durumun da son 10 yıldır geçerli olduğuna dair kartvizit almak gerekiyor.
Ama, Ahmet Necdet Sezer döneminde 3’lü kararnameyle atanan bazı görevler ya "vekalet" ile yürütüldü, ya da bazı görevlere Ahmet Necdet Sezer’in onaylayacağı kişiler atandı.
Şimdi Sezer gittiğine göre, meydan tamamen Milli Görüş’ün inisiyatifi ile hareket eden AKP iktidarına kalmıştır. Bundan böyle bürokraside görev alabilmek için masum bir biat yetmeyecek, tam biat, hatta katıksız-katkısız biat aranacaktır.
Zira, 22 Temmuz seçimlerinden sonra iyice su yüzüne çıkıyor ki devlet-birey ilişkisini tersyüz ederken anladıkları liberal anlamda bireyi devlet karşısında koruma altına almak değildir.
Onlar devlet-birey ilişkisini basit bir sloganla çözümlüyorlar:
"Şimdi sıra bizde!"
Bireye özgürlük getireceğiz derken sadece kendilerini kastettiklerini bazı eski liberal dostlarım yeni çözüyorlar, bazıları ise hálá derin uykudalar.
* * *
MEB’i ele alalım. Aşağıda adlarını sayacağım 3 mümtaz bilim adamını göreve Hüseyin Çelik getirdi ama üçü de atandıkları kurumun zaman içinde tamamen kuşatılıp kendileri konu mankeni haline dönüştürülünce haysiyet sahibi insanlar olarak istifa ettiler. Üçü de bulundukları kurumlarda bağımsız atama kararı alamadıklarını, dolayısıyla kurumları istedikleri gibi çalıştıramadıklarını gördüler.
Bu kişiler:
1) Eski Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ziya Selçuk,
2) Eski İlköğretim Genel Müdürü Prof. Dr. Servet Özdemir,
3) Yeni istifa eden son Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan’dır.
Üçünü de atarken Hüseyin Çelik haklı olarak övünmüş, haklı olarak da övgü almıştır.
* * *
Ancak üçü de eninde sonunda dayanamayıp, istifa etmişlerdir.
Bir başka ortak noktaları da üçünün de Milli Görüş’ten olmamasıdır.
Üçü de göreve gelirken bilimsel kriterlerle görev yapacaklarını sanmışlardır.
* * *
Hep beraber birlikte şahit olacağız. YÖK’ü, üniversiteleri, Anayasa Mahkemesi’ni, Yargıtay’ı, Danıştay’ı ve dahi göz diktikleri tüm kurumları teker teker ele geçirecekler.
Ayrıca yaşayıp göreceğiz. Yakın zamanda kendi atadıkları YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’a da "Artık yeter be!" dedirtecekler. Baksanıza, şimdiden "Sıkıysa istediğimiz gibi konuşmasın!" azarı ile koskoca bilim adamını ne hale getirdiler.
AKP’nin aklı doğrudan din devleti kurmanın hálá çok büyük riskler taşıdığını görmeye mislisi ile yeter.
Hedefleri hálá tümü ile ele geçiremedikleri iktidarı fethetmektir. 2002’de sadece Hükümet’i ele geçirdiler. % 47 sayesinde Cumhurbaşkanlığı da düştükten sonra şimdi hedef Devlet’i ele geçirmek haline gelmiştir.
1) Sosyal alanda muhafazakárlaştırma projesi hayata konmuştur ki, Milli Görüş’ün denetimi altındaki taban kendini iktidarda hissetsin.
2) Tavanda da bürokrasi ele geçirilecektir ki, siyasi iktidar ekonomik iktidar ile pekiştirilsin!