Bayram ve yalnızlık (II)

HERKES kendi yalnızlığını yaratır, ama yalnızlık hep aynıdır.Farkına vardığınız ‘an’ kişiden kişiye farklıdır, lakin fark ettiğinizde vakit çok geçtir.

Yalnızlık illa ki insanlardan uzak olmak da değildir.

Gurbet muhakkak yalnızlığı körükler ama yalnız olmak/kalmak için gurbette olmak da şart değildir. Pekálá sılada da yalnızlık yaşanır.

Yalnızlık katiyen özlenmez, arada bir ‘yalnız kalmak’ özlenir.

* * *

Yalnızlığın bulaşıcı bir hastalık gibi her geçen gün dağılarak artmaya başladığını hissediyorum.

İnsanların da esasen dağda, kırda, çayırda, bayırda, köyde, kasabada değil, kalabalık şehirlerde yalnız kaldığını düşünüyorum.

Nişantaşı’nda-Bağdat Caddesi’nde, Kızılay’da-Çankaya’da, Kordon’da-Alsancak’ta beter yaşanıyor yalnızlık!

Birbirlerini iterek ilerlemeye çalışan insanların gözlerine bakın.

Gözlerden yalnızlık fışkırıyor ve insanlar en çok göz göze gelmekten korkuyorlar.

‘Ya yalnızlığımı görürlerse!’

Kalabalık bir evde gece TV seyredenleri izleyin. Kimse kimse ile bakışmıyor, kimse kimse ile konuşmuyor.

Arada bir söylenen sözler ‘Şimdi hangi dizi var?’, ‘Bakalım kaynanasına ağzının payını verecek mi?’ vb. gibi hep ‘kutu’ merkezli!

Hele hele 5 yılı aşmış evliliklere bakın.

Bazı karı-kocalar bana ‘Bunlar henüz tanışmadılar mı?’ sorusunu sorduruyor.

Bazıları birbirlerine çok soğuk bakıyorlar, hatta bazen nefretin ipucunu buluyorsunuz gözlerde!

İnsanlar konuşmuyorlar!

Ne konuşuyorlar, ne anlaşıyorlar.

Zaten birbirlerini anlamak için gayret de sarf etmiyorlar.

Birbirlerini dinlemiyorlar bile!

* * *

Konuşmak o kadar fuzuli hale geldi ki, bayramlarda değil ziyaret etmek, kart göndermek; elimizin altında telefon olsa dahi konuşarak bayramlaşmayı çoktan terk ettik! Bayramlarda artık sadece mesajlaşıyoruz!

Düşünün; tebrik etmek, iyi niyetler sunmak gibi sadece duyguya dayanan bir eylemi tamamen mekanik bir eylem olan mesajlaşmak eylemi ile ifa ediyoruz.

Telefonda hiç olmazsa ses var, sesin içinde de heyecan, sevinç, üzüntü, hasret var!

* * *

Lütfen kendi kendinize sorun. En son ne zaman birisine:

- Seni çok seviyorum! veya

- Seni çok özledim! dediniz?

En son ne zaman birine sarılarak katıla katıla ağladınız? Veya:

Birisi ile birlikte gözlerinizden yaşlar gelecek kadar kahkahaya boğuldunuz?

Sevişirken en son ne zaman yatağın altınızdan kaydığını, bir ‘an’ için şuurunuzun yok olduğunu hissettiniz?

Ne kadar sık ‘zaman’ ve ‘mekandan’ kopuyorsunuz?

Gökyüzüne, sadece gökyüzüne bakarak en son ne zaman nutkunuz tutuldu?

Yalnız mısınız, yoksa henüz farkında mı değilsiniz?
Yazarın Tüm Yazıları