KİM ne derse desin; 17 Aralık büyük bir başarının adıdır ve 41 yıllık hasrette, diğer katkıda bulunanların hakkı yenmeden, en büyük takdiri bizzat Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti’ne ayırma mecburiyeti vardır.
Emeği geçen tüm siyasilerimiz ve bürokratlarımıza, tüm sessiz emekçilere candan teşekkür eder, kendilerini kalben kutlarım. Onların gayreti, aklı, müzakere yetenekleri ve alın terleri olmasa idi bu merhale aşılamazdı.
Vardığımız noktayı küçümsememek kadar, abartmamak da gerekir. Sadece nişan kıyılmıştır, karşılıklı hazırlık döneminin evlilik ile bitme mecburiyeti ise yoktur. Nişan akdinin altına yazılsa da yazılmasa da, nişan dönemlerinin illa ki evlilik ile biteceğine dair dünyanın hiçbir yerinde yaptırım yoktur.
Müzakere müzakerdir! O kadar!
* * *
Müzakere dönemi; Türkiye için 41 yıllık AB serüveninde en zor dönemeç olacaktır, zira bu dönemde Türkiye ‘kendi zihin haritasını’ ‘Batı’nın zihin haritasına’ dönüştürme gayretine girecektir.
Dönüşüm (transformasyon) bir toplum için en zor eylemdir!
* * *
‘Eski köye yeni adet, her ne kadar hayırlıysa da, bu alemin ondan nefreti eski adettir’ - Ahmet Cevdet Paşa.
Ancak, ben bugün başka bir göreve parmak basmak istiyorum.
Türkiye AB içinde ana görevini unutmamalı ve o gerçeğin gereğini yapmaya azami dikkat göstermelidir.
* * *
Türkiye AB’den müzakere tarihini bir Avrupa ülkesi olduğu için almadı. Tamam, son zamanlarda büyük gayret gösterdi ama Türkiye AB’ye örnek bir ‘hukuk devleti’ olduğu için de davet edilmedi.
Türkiye, 21. yüzyılın eşiğinde, yıkılan komünist alternatif yerine İslam’ın yeni ve çok güçlü alternatif olarak ortaya çıkması nedeni ile, ‘acaba Batı medeniyet çığrı ile İslam medeniyet çığrı arasında yumuşatıcı, mezc edici bir etken olabilir mi?’ sorusuna cevap oluşturması için davet aldı.
Tersten söyler isek; Batı 9/11 gölgesinde Türkiye’yi dışlamayı göze alamadığı için bize tarih vermiştir.
Türkiye bir Batı ülkesi değil, Doğu’nun en Batılı ülkesidir!
* * *
Buna göre, Türkiye yeni dönemde Avrupa normlarına alabildiğine hazırlanırken, aynı anda ve eşgüdümlü olarak Ortadoğu ile ilişkilerini her zamankinden çok daha güçlü kılmak zorundadır.
Bugün itibariyla Türkiye’nin İran, Irak, Suriye, S.Arabistan, Filistin, İsrail ve Mısır ‘masaları’ ve ‘araştırmaları’ çok daha önemli hale gelmiştir.
Bu dönemde Türkiye Rusya ve Türki Cumhuriyeti politikalarını yeniden oluşturmak zorundadır.
Bu dönemde Çin ve Hindistan’a ayrı ve yeni bir sayfa açmak zorundayız.
Aksi halde, hukuksal konularda ağzımızla kuş tutsak dahi, AB içinde bir işlerliğimiz olmayacağı gibi, işte o zaman tam anlamı ile AB’nin kucağına otururuz.