Başkan siyah ama saray beyaz!

BU yazıya başlık olan söz bana ait değil. Olan biteni yalın sözlerle anlatmayı bilen bilge bir vatandaşa ait. Radyoda duymuştum. Benim meramımı benden iyi anlattığı için bu sözü yazımın başlığı olarak kullanıyorum. Bugün ve yarın Barack Obama’nın Türkiye ziyareti hakkında yorumlar yapmaya çalışacağım. Ancak, önden belirteyim, herkes gibi ben de ziyarete kendi penceremden bakacağım.

* * *

Benim pencerem somut olguları irdeleme yöntemi kullanıyor. Bana olguları ön plana almayı, önemle uluslararası ilişkilerde fayda-maliyet analizine (al gülüm-ver gülüm zihniyeti de diyebilirsiniz) dayanmayı, duyguları mümkün olduğunca arka plana atmayı, uluslararası arenada dostluk kelimesinin tam ortasından çıkar kelimesinin geçtiğini öğrettiler.

Benim açımdan ABD’de çoğunluğun kendi eliyle azınlıktan bir kişiyi kendi başkanı olarak seçmesi demokrasi adına tarihi bir andı ve her fırsatta bunu söyledim (örnek: 5 Kasım 2008 tarihli yazı). Ama özünde Obama ABD’nin çıkarlarını korumak için yemin etmiş, Demokrat Parti geleneğinden gelen bir başkandır.

* * *

Obama’nın Türkiye ziyareti muazzam bir jesttir ama ziyaret yine de yukarıda ifade ettiğim "somut olgular analizi" mantığı içinde ele alınmalıdır.

Bu açıdan bakınca ben Türk medyasının yaşadığı coşkuyu anlayamıyorum. Örneğin, ABD konusunda uzman, ABD’yi çok iyi tanıyan bir gazeteci yazısının başlığını "Barack Hussein Obama; Dürüst, Duyarlı, Dost..." (Cengiz Çandar-Radikal, 07.04.09) olarak belirleyince ben çok şaşırıyorum. Her şeyden önce kişinin kendisinin hiç kullanmadığı göbek adı (middle name) "Hussein"i başkaları nasıl kullanma hakkını kendilerinde buluyorlar, ben çözemiyorum. Herhalde, amaç Obama’yı kendi hedeflediği seviyenin de ötesinde "İslamperver" göstermek. Ancak daha da ötesi; yazar, çiçeği burnunda 2.5 aylık Başkan’ın "dürüst, duyarlı, dost" (3D) olduğunu ne zaman çözdü, bunu da kavrayamadım. Yazar, kişisel karakter analizine dönük sıfatları bu kadar rahat kullandığına göre Obama’nın kadim dostu olmalıdır. Herhalde, bize onun adına garantör olduğunu bildiriyor.

* * *

Ancak benim bakış açımdan bakınca "garantörlük" bana Obama hakkında pek de hoş olmayan ilk notumu hatırlatıyor.

Obama Türkiye’ye gelmeden önce NATO zirvesine katıldı ve orada ortaya çıktı ki, aralarında Obama’nın da bulunduğu NATO liderleri, bizim haklı tereddütlerimize rağmen bize danışmadan, Rasmussen’i 1 Ağustos’ta başlayacak NATO Genel Sekreterliği görevine seçmişler bile! Zaten Rasmussen’in Türkiye’ye rağmen seçilmesini Markel "hepimiz kararlıydık" sözleri ile ifade etmişti. Önceleri Rasmussen konusunda dayılanan Recep Tayyip Erdoğan’ı Berlusconi’nin tatlı dili ve Erdoğan’ın açık ifadesi ile "Obama’nın garantör" olması ikna etti. Rasmussen İstanbul’da tüm İslam dünyasından özür dileyecekti ve yandaş medyaya göre bu Batı’nın Ortadoğu’da Türkiye’nin liderliğini ilan etmesi anlamına gelecekti.

Belki Müslümanların ahı tuttuğu için Rasmussen’in İstanbul’da omzu çıktı ama özür dilemedi. Obama’nın garantörlüğü de havada hoş bir seda olarak kaldı. Ben "dost" ve "garantör" Obama anında tepki verir diye düşündüm ama vermedi. Ayrıca sormak lazım, Obama haklı tepkilerimize rağmen bizi atlayarak diğer liderle anlaşıp, Rasmussen’i önden onaylarken bize karşı "dürüst" ve "duyarlı" davranmış mıdır?

Kimse yanlış anlamasın, ben Obama’nın "dürüst, duyarlı, dost" olmadığını söylemiyorum, sadece real politika nedir onu anlatmaya çalışıyorum. Obama’nın kişisel niteliklerini hep beraber icraatını izleyerek çözeceğiz! (Devamı yarın.)
Yazarın Tüm Yazıları