BAŞBAKAN sık sık işin ucu nereye gidecek diye hesap etmeden konuşuyor. Sonra da iş ya Akif Beki’ye, ya da medyadaki "hık!" deyicilerine düşüyor. (Örnek: Nazlı Ilıcak-Sabah-16.01.08)
Başbakan, "Velev ki siyasal simge olsun ne çıkar. Türkiye’de, üniversitelerde, siyasal simge yasak mı?" yani mealen "Türban siyasi sembol olsa dahi serbest kalmalıdır!" diyerek türbanın siyasal sembol olarak kullanılması ihtimalinin varlığını kabul etmiştir. Kaldı ki, çok küçük oranlarla olsa dahi çeşitli araştırmalarda türbanı bir siyasi sembol olarak taktıklarını beyan eden vatandaşlar vardır.
Başbakan bu sözleri ile kendi görüşünü çürüterek ayağına kurşun sıktığı gibi benim gibi "türbanla üniversitede okuma özgürlüğünü" savunanların da elini kolunu bağlamıştır.
Şöyle ki:
* * *
1) Bazı yazarlar "Türban siyasi sembol olarak kullanılsa dahi ne fark eder?" diyerek Başbakan’a sahip çıkıyorlar. Doğrudur, siyasi sembollerin üniversitelerde kullanılmasına kanunen hiçbir engel olamaz. İsteyen istediği partinin rozetini takabilir, hatta komik kaçmasına aldırmazsa, türban özgürleşince, inat olsun diye kalpakla da okula gelebilir.
Ama, dini inanç gereği takılan türban siyasal simge olarak kullanılamaz.
Zira Anayasa’nın 24. maddesi:
"Kimse....dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz" diyor.
Din gereği takılan türbanın siyasal sembol olarak da kullanılması bir "istismar"dır ve Anayasa’ya göre böyle davranmak suçtur.
Başbakan kurşunu ayağına işte burada sıkmıştır.
Daha evvel "Anayasa’ya üniversitede kılık kıyafet serbesttir" diye bir ibare koyacağız diyordu. Şimdi yeni Anayasa’ya "İsteyen dini veya dince kutsal sayılan şeyleri istismar edebilir" mealli bir madde de koymak gerekecek!
Bakalım, Ergun Özbudun Hoca bu işi nasıl becerecek?
* * *
2) Doğrudur, Anayasa değişince yeni bir durum ortaya çıkacak. AİHM’nin "Leyla Şahin Kararı" Türkiye’de türban hiçbir şart altında serbest kalamaz demiyor. Ama karar türbanın "siyasi simge" olarak kabul edilmesini ve dolayısıyla "tehdit algılaması" çerçevesinde yasaklanmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile bir çelişki oluşturmadığını söylüyor.
Anayasa değişse dahi, türban takmayan bir kişinin türbanın yasaklanması için yeniden AİHM’ye gitmesi, AİHM’nin yeni bir karar alırken "Leyla Şahin Kararı"nı bir içtihat olarak kabul etme ihtimali her an mevcuttur.
Şimdi Başbakan’ın sözleri "Leyla Şahin Kararı"nın içtihat haline gelme ihtimalini artırmıştır.
Türban Anayasa’da "kılık kıyafet özgürlüğü" ile koruma altına alınsa da türban takmayan bir kişi tekrar yasaklanması için AİHM’ye gittiğinde "Başbakan da türbanın siyasi sembol olarak kullanılma ihtimalini, uzun yıllar tersini söyledikten sonra, nihayet kabul etmiştir" diyerek hem mevcut AİHM kararının içtihat haline gelmesi olasılığını güçlendirir, hem de Başbakan’ın bile sonunda "durumu kabullendiği"ni iddia edebilir.
* * *
3) Özgürlüklerin önünü tamamen açmak için yeni Anayasa’ya ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Ama yönetişimden zerre kadar anlamayan bazı AKP’liler tabana hoş gözükmek için özgürlükler = türban özgürlüğü sığlığına zaten çoktan düşmüşlerdi.
Şimdi Başbakan bu sığlığı perçinlemiş oluyor. Artık yeni Anayasa’nın adını "türban yasası" olmaktan kurtarmak iyice zorlaşmıştır.