BEN 2004 sonlarında tekrar zuhur eden ‘Kürt meselesinin’, diğer dönemlerde olduğundan daha beter bir ‘dışarıdan kaşınan mesele’ olduğunu düşünüyorum.
Şemdinli yolu bu kez Irak’tan geçiyor!
Evet doğrudur; Apo son dönemlerde ‘çift milletli tek cumhuriyet’ çözümüne sarılmış bir görünüm vermektedir; ama Kuzey Irak’ta ABD’nin oluşturduğu/oluşturmak zorunda kaldığı yeni denklemlerde PKK’yı kimin yönettiği meçhuldür.
* * *
Bu hafta sürekli yazdım. Türkiye, Şemdinli’de olan bitenlerin önüne geçmek için ivedilikle Kuzey Irak politikasını belirlemek zorunda.
İçeride ise yapabileceği tek şey, Kopenhag Kriterleri ile şekillenen uyum yasalarını hayata geçirmektir.
* * *
Başbakan’ın ortaya attığı alt kimlik-üst kimlik tartışmasında alt kimlikte yer alan ‘Türklük’ kavramının üst kimlikte de yer almasını kabul etmeyen zihniyet, hálá şu sorulara cevap vermiyor, hatta cevap dahi aramıyor:
Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan insanlara ne denir?
Anayasal vatandaşın adı nedir?
Ulus devlet, tek bir ulusa (millete) dayanıyorsa bu ulusun adı nedir?
Yok, iki ulustan (millet) oluşmuşsa (Türk ve Kürt); içinde ‘federatif’ bir paylaşım olmadan böyle bir devlet, ulus devlet olabilir mi? Eğer öyle ise Anayasa’nın federatif bir anlayışla yeniden düzenlenmesi gerekmiyor mu?
Bu durumda ‘Türkiye Cumhuriyeti’ kavramını da değiştirmek gerekmez mi? İki uluslu (millet) bir devletin adı neden tek ulusa (Türklük) dayandırılacaktır?
Eğer ‘Türkiyelilik’ diye bir kavram uydurulacaksa, Kürt olmayanlar bu kavramı benimseyecekler mi? Onların görüşünün hiç mi anlamı yok? Yıllardır önerilen bu kavram neden tutmaz?
Yine eğer; Türkiye iki uluslu bir cumhuriyet olarak şekillenecekse Lazları, Çerkezleri, Rumelileri, Gürcüleri, Yahudileri, Rumları, Ermenileri vb. neyleyeceğiz?
‘Onların sayısı çok az, zaten onlar da Türklük şemsiyesi altında erimeye razılar!’ diyerek, onlara sormadan kendileriyle ilgili hüküm mü ileri süreceğiz?
* * *
Bu soruları sormamın nedeni, bugün itibarıyla hükümet yetkilileri başta olmak üzere, ‘Kürt meselesine’ kafa yoran Türk ve Kürt ‘aydınlarının’ hiç ama hiç entelektüel bir hazırlık yapmadan ve zerre kadar dünyayı okumaya kalkmadan doğmamış çocuğa don biçmeye kalkmalarıdır. Sordukları sorular arasına yukarıdakileri katmazsak, kaş yapayım derken göz çıkarmaya kalkmayacak mıyız?
* * *
Kürtlerin haklı talepleri, ‘bireysel hak ve özgürlükler’ çerçevesinde uyum yasaları sayesinde káğıt üzerinde büyük çapta çözülmüştür.
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti zihniyet savaşlarında çok geri kalmıştır!
Özgürlüklerin önündeki en büyük engel, özgürlük yasalarını hazmedemeyen askeri ve sivil bürokrasidir!
* * *
Hükümet, Kürt realitesini tanımak istiyorsa, örneğin özel sektörün anadilde (Kürtçe) TV yayını yapmasını sadece onaylamak değil, teşvik etmesi lazım!
Bakalım ‘Kürt realitesi’ Kürtçe yayınların yaşaması için ne kadar yardımcı olacak? Kürt entelektüeller nasıl bir sınav verecekler? Özel televizyonlar ‘25 milyon Kürt’ tarafından nasıl finanse edilecek ve yaşatılacak?