TANIDIĞIM günden beri Ali Bulaç katı İslam anlayışı ile dikkatimi çekti. Sanki “Allah korkusu”nu “Allah sevgisi”ne tercih eden bir anlayış içindeydi.
Kadınları ayrı bir kategoride değerlendirmesi, zamanında “çok hukuklu” bir zırvayı savunması bana hep ters düştü. Ancak, kendisini samimi bir insan olarak tanıdım. Katılığını hep hoş görmeye çalıştım. Ne de olsa özümde Rumelilik var! * * * Ben okumamıştım. Mehmet Y. Yılmaz yazınca farkına vardım. (“Evladı Fatihan nedir bilmez onlar” - Hürriyet - 6.10.2010) Ali Bulaç 20 Eylül 2010 günü Zaman’da “Şerit üzerindeki Kürt nüfus” başlıklı bir yazı yazmış ki, herhalde Hitler ve Mussolini okuyunca mezarlarından “Biz öldük ama fikirlerimiz hâlâ ayakta!” diye bağırmışlardır. Yazının başlığına bakıp da Kürt dostlar telaşlanmasınlar. Ali Bulaç referandumda “Evet” oyu kullanan Rumeli-Kafkas Türklerine çatıyor. Evladı Fatihan’ın Türk olmadığını iddia ediyor. * * * Utanmadan ve sıkılmadan şöyle yazabiliyor: “... AK Parti, hem açılımın arkasında duruyor, hem hâlâ Kürt seçmenin neredeyse % 75’inin oyunu almaya devam ediyor. Bu Akdeniz, Trakya, büyük kentler ve Karadeniz’de ‘Kürt etnik kimliği’nin tanınmasıyla, bugüne kadar çeşitli avantajlar ve kamusal ayrıcalıklar sayesinde sahip oldukları ‘resmi Türk kimliği’nin sarsıntı geçireceğinden kaygı duyan kesimlerin tepkisine yol açıyor. ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ formülünü kabul edip kolayca ‘resmi Türk kimliği’ni -resmi anayasal Atatürk milliyetçiliğini- benimseyenlerin önemli bir bölümünün etnik köken olarak Türk olmayıp Balkan göçmeni, mübadili veya Kafkas muhaciri olması anlamlıdır... Ancak sahil şeridindeki tepki, Cumhuriyet’in kuruluşuyla elde edilen tarihsel avantajların ve ayrıcalıkların paylaşılmasına gösterilen bir tepkidir... Büyük ölçüde Balkan göçmeni, mübadili ve muhaciri olan bu kesimlerin ilk defa alenen tepki göstermelerinin gerisinde iş piyasası ve istihdam alanındaki daralma.. kaygısı da rol oynamaktadır.” * * * Referandum sonuçlarını yorumlarken ilk defa bir ırkçı (faşist) yaklaşım görünce Ali Bulaç’a karşı hoşgörüm bir Rumeli Türk’ü olarak duraklama dönemine girdi ve aklıma şu sorular takıldı: 1) Yaradılanı Yaradan’dan dolayı seven Ali, bu “dışlayan”, “ötekileştiren” yazını yazarken zerre kadar akıl ve vicdan ölçüleri kullandın mı? 2) Yazında kullandığın “kökeni sahiden Türk” ve “etnik Türk” terimlerini hangi bilimsel veriye dayandırarak uydurdun? Kafatası mı ölçtün, soyağacı mı çıkardın? Kim “kökeni sahiden Türk”, kim “mahsusçuktan Türk”tür? 3) Sufi gelenekten gelenler seni neden bu kadar rahatsız ediyor? Yoksa onları Müslüman da mı saymıyorsun? 3) “Köken” senin için neden bu kadar önemli? 4) “Kökeni sahiden Türk” olmayanların topyekûn “Hayır” oyu kullandığını nereden biliyorsun? Örneğin Trakya’da “Evet” oyu kullanan kitle çakmaların arasına sızmış halisler mi? 5) “Ne mutlu Türk’üm!” diyen Atatürk de “bizden” olduğuna göre işine geldiği için bu lafı uydurmuş olabilir mi? 6) Köşe komşun Rumeli kökenli Hüseyin Gülerce de mi çakma Türk? 7) İş piyasası ve istihdam alanında avantalarını kaybedenlerin sosyolojik analizi ne zaman yapıldı? 8) Bugüne dek basit bir özrü bile çok gördüğüne göre, hadi yazıyı hasede kapıldın da yazdın, sonradan hiç mi kalbinin bir yeri sızlamadı?