DAHA önce de yazdım. Başbakan siyasi hayatında en büyük hatayı türban için sarf ettiği "Velev ki siyasal simge olsa..." sözlerinin ardından topa giren MHP’nin peşine düşüp türbanı diğer özgürlüklerden ayrı tutarak, türban için özel anayasa değişikliği yapmaya kalkarak yapmıştır.
MHP AKP’yi bu konuda öyle bir kündeye getirmiştir ki, AKP’nin türban ile ilgili düzenlemeler için hiçbir hazırlığı olmadığı sonradan gün gibi aşikár hale gelmiştir.
Nitekim, kapatma davasını açan Başsavcı türban uğruna Anayasa’nın 10. ve 42. maddeleri değiştirilmeye kalkılmasaydı, belki de bu davayı açmayacağını söylüyor. (Nuray Başaran-Referans- 29.03.08)
Kapatma davasında en somut "fiil" Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinin değiştirilmesidir ve iptali ile ilgili davanın sonucu doğrudan doğruya kapatma davasının sonucunu da belirleyecektir.
"Türban" ve "parti kapatma" kelimeleri Türkiye’nin başındaki sarkacın iki keskin ucu ve ülkedeki siyasi kaosun merkezinde bu kelimeler yatıyor.
* * *
Dilerim, herkesin birbirinin kuyusunu kazmakla uğraştığı bir dönemde birileri de şu soruyu soruyordur: Ülkeyi bu kaostan kurtarmak için ne yapabiliriz?
Benim iki ayaklı bir önerim var:
1) AKP, türbana üniversitelerde özgürlük veren anayasa değişikliği yanında türbanın kamu sektöründe ve üniversite öncesi eğitimde kullanılmayacağına dair aynı güçte anayasa değişikliklerini gündeme getirsin. Ayrıca, YÖK EK-17. maddede giyim kuşam özgürlüğünün sınırlarını açıkça çizsin.
2) CHP de parti kapatma ile ilgili olarak Venedik Komisyonu kararlarını esas alan anayasal ve diğer gerekli değişikliklere cevaz versin:
"...Parti kapatma kriterleri Avrupa Konseyi’nin kısa adıyla ’Venedik Komisyonu’ denen ve Türkiye’nin de üyesi bulunduğu komisyonu tarafından saptanmış durumdadır. 1990 yılında kurulan komisyonun 2000 yılında aldığı karara göre, bir parti ancak şiddet çağrısında bulunuyorsa -veya şiddetle bağlantılıysa- kapatılabiliyor. Barışçıl ve demokratik yollardan anayasayı değiştirme girişimlerinin ise bir partiyi kapatma gerekçesi olamayacağı vurgulanıyor." (Semih İdiz, Milliyet, 31.03.08)
Böylece AKP kendisini bir tehdit algılaması içinde görenleri şaşırtacak, hakkında açılmış davaları kendi lehine etkileyecek ve üstelik türban konusunda bugüne dek attığı adımlardan taviz vermemiş olacaktır.
Öte yanda CHP laiklik hassasiyeti yüksek tabanı için çok önemli bir kazanım elde edecek, ayrıca demokratlığı konusunda şüphe taşıyanları mahcup edecektir.
Her şeyin üzerinde de rahatlayan ülke kazanacaktır!
* * *
Denebilir ki; AKP tek başına da parti kapatma sürecini zorlaştırıp, meseleyi referandum yolu ile millete taşıyabilir.
Şahsi görüşüme göre buna hiçbir kanuni engel yoktur. Anayasa’nın bahsi geçen 138. maddesi TBMM’de görülmekte olan bir dava ile ilgili yargı yetkisini etkileyecek görüşme yapılamayacağını söylüyor. Görülmekte olan davalar ile ilgili kanun değişikliğine değinmiyor. Zaten, pratikte değinemez de! Yoksa örneğin, TCK 301’in TBMM’de değişmesi için halihazırda sürmekte olan 700 küsur kanun ile ilgili davanın sona ermesi, bu arada da yeni bir dava açılmaması gerekir.
Ancak, bir partinin kendisini yargılamaktan kurtarmak için Anayasa’yı değiştirmeye kalkması ülkeyi ayağa kaldırır. Zira ancak meşrutiyet rejimlerinde ülkeyi yöneten otokrat şahsi dileği ile kanun değiştirebilir.
Dilerim, iki partide de sağduyu sahipleri benzer somut önerileri dikkate alırlar!