GÖRÜNEN o ki; AKP Hükümeti ‘kamuoyu baskısına boyun eğmeyi’ tercih edip ‘ABD ile iyi ilişkiler kurmayı geri plana aldı’.
AKP şu anda tam anlamı ile sakal ile bıyık arasına sıkışmış durumda.
Onu iktidara taşıyan millete güçlü bir anti-ABD’cilik hákim.
Ancak, herkes biliyor ki, AKP’yi iktidara taşıyan bir diğer unsur ise bizzat ABD’nin kendisidir!
R.T. Erdoğan’ın başbakan olmadan önce ABD Başkanı George W. Bush tarafından kabul edilmesinin ABD’nin dış siyaset geleneklerine oldukça ters düştüğünü bilenler bilirler ve bu kabul bütün dünyada o dönemde çok net okunmuştur.
Türkiye’de şahikasına çıkan anti-ABD tutumun faili bizzat ABD’nin kendisidir!
Ancak, liderliği tayin eden en önemli faktör çok boyutlu düşünebilmektir.
Türkiye açısından sorulması gereken sorular:
Bazı yönleri ile çeliştiğimiz ABD’nin saldırgan dış politikası genel anlamda lehimize midir, yoksa aleyhimize midir?
ABD’nin Türkiye politikalarında artılar mı, yoksa eksiler mi fazladır?
* * *
Maalesef; AKP Hükümeti Türkiye-ABD ilişkilerinde 1 Mart 2003’ten beri, kamuoyuna karşı duyarlılık ile popülizmi birbirine karıştırmaktadır. Milli Görüşçü gelenekte çok boyutlu düşünce üretmek mümkün olmadığı ve giderek Milli Görüş dışındaki unsurlar 17 Aralık’tan beri partiden yekten dışlandığı için AKP Hükümeti dış politika üretememektedir.
Daha da beteri Milli Görüşçü tavır partiye hakim oldukça hükümet bu görüş ile şimdilik beraber hareket eden ama bu Milli Görüş’ten çok daha zeki ve çekici komplo teorileri üreten solcu-ulusalcı görüşün anti-Amerikan bağnazlığına teslim olmaktadır.
* * *
AKP kişisel bazda değil ama genel tavır olarak ‘liberal-demokrat’ görüş ile ittifakını bozarsa birileri de kendilerine ‘diğer benzerlerin’ başına gelenleri hatırlatır!
Türkiye gibi maalesef ikincil ülkelerde, hele hele Amerikan taraftarı politikalar ile iktidara gelen sağcı hükümetlerin ABD’yi karşılarına alarak ayakta kaldıkları hiç ama hiç görülmemiştir!
Türkiye’nin iklim şartları Milli Görüş’ün tek başına iktidara gelmesine ise hiç müsait değildir.
* * *
Sadece son üç güne bakalım:
1) Hariri cinayetinin ardında Suriye’nin olduğunu görememek ve ABD’nin yerleştirmeye çalıştığı Ortadoğu dengesinde mayıs seçimlerinden sonra Hariri’ye önemli rol ayrılmış olduğunu hissetmemek en basit deyimi ile ideolojik körlüktür.
2) Apo’yu besleyen Baasçı anlayışın hálá Suriye’de hákim olduğunu bilmemek ve bu hareketin terör bağlantılarından habersiz kalmak kara cehalet gerektirir.
3) Irak’ın bölünmesinin Iraklı Şiileri İranlı Şiilere iteceğini, bunun için de Bağımsız Kürdistan’ın (özerk Kerkük!) ABD tarafından hiç istenmeyeceğini hesap etmemek için matematikten vazgeçtim, aritmetik dahibilmemek gerekir.