AB ülkelerinde kamuoyunun Türkiye karşıtı tavrı belirgin bir şekilde ortaya çıkınca, Türkiye şapkasını önüne alıp düşünmeye başladı. Fransa, Hollanda, Almanya’da tabandan gelen tepkiler bugüne dek AB kamuoyunu dikkate almayı akıl edemeyen Türkiye’yi derinden etkiledi.
Hükümet ‘olgunlaşma sınavına’ esas şimdi girecek.
AB ve AB karşıtlarından bu dönem beter etkilenecek taban arasında kalacak hükümet ile ilgili dün yazdım:
‘...Hükümetin ateşle oyunu esas şimdi başlıyor... Hükümetin; 1 Mart sonrası ABD’de olduğu gibi, Atlantik’in öte yakasında da yeni bir model olarak ‘anlayışla karşılanma’ dönemi artık sona erdi!’
* * *
Önümüzdeki dönemde hükümet için en kritik görev AB ile götürmeye çalışacağı çok zor ‘pazarlık-müzakere-itiş/kakış’ olacaktır.
Kolay değil, sesleri yükselen ve etkinlikleri her geçen gün artan; hem ülke içinde, hem de ülke dışında ‘Türkiye’yi AB’de görmek istemeyenler’ AKP hükümetini hem içeriden, hem de dışarıdan sıkıştıracaklar. Ancak, hepimiz biliyoruz:
AB kapısı tamamen kapandığı anda, içe kapanacak Türkiye’de ilk önce AKP’nin başını yiyecekler!
* * *
Ancak, ben AKP’nin ‘AB projesi’ konusunda ne kadar dirençli olacağı konusunda büyük şüpheler taşıyorum! Neden?
‘Taban’ ile ‘meşruiyet’ arasında sıkışan AKP’nin böyle bir mücadeleyi götürecek yüreğe, birikime ve çapa sahip olup olmadığı konusunda zaman zaman büyük şüphelere düşüyorum da ondan!
Aralarında çapı çok yüksek insanlar var ama AKP, ortalama aklı ele alındığında; sanki parti hem kendi hem de ülkenin başına neler gelebileceğinin farkında değilmiş gibi bir görüntü veriyor.
* * *
Neden böyle bir intiba içindeyim? Örneğin:
Balık baştan kokar derler!
Eğer AKP’nin en tepesindeki insan zaten umutsuzsa ve:
‘...Başbakan AKP’nin önceki akşam yapılan kapalı kapılar ardındaki MYK toplantısında Fransa’daki Anayasa referandumunda çıkan ‘hayır’ sonucunun diğer kurucu ülkelere de sıçrayabileceğine ilişkin endişesini, ‘Bakalım biz üye olana kadar ortada AB kalacak mı?’ diye dile getirdi.’ (Hürriyet-01.06.2005) ise zaten AKP’nin aklının derinlerinde bir AB projesi olmadığı ortaya çıkar.
Eğer, AB’nin varlığı sorgulanıyor ise:
Başbakan 17 Aralık öncesi neden koşuşturmuştur? Neden uyum yasaları çıkmıştır? Başbakan inanmadığı bir süreci neden yaşamıştır?
Bu sorulara cevap ararken akla başka sorular da gelecektir:
Eğer, Başbakan Fransa’daki referandumdan bu kadar olumsuz etkilendi ise;
Koskoca Başbakan Fransa’daki referandum sonuçlarına hazır değil miydi? Morali bu kadar çabuk mı bozuluyor? Diğer olumsuz gelişmeler moralini daha fazla bozmaz mı? İnanmadığı ve dağılacağına inandığı bir Birliğe üye olmak için nasıl mücadele verecek? Sıkışınca havlu atmayacağına nasıl ikna olacağız?
* * *
AKP’nin aklı çok karışık. Her bir gelişme bu kargaşayı teyit ediyor.
Zor bir dönemeci aklı karışık bir yönetimle nasıl döneceğiz?