AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), üniversitelerde türban yasağı konusunda son kararını verdi ve bu uygulamanın, ‘insan hakları ihlali olmadığına’ hükmetti. AİHM’nin ‘temyiz mahkemesi’ niteliğindeki Büyük Mahkeme, 17 yargıcın tümümün kararıyla üniversitelerde ‘türban yasağı’ uygulamasının ‘yasal’ olduğuna hükmetti.
Tıp Fakültesi öğrencisi Leyla Şahin, 1998’de türban ısrarı nedeniyle ‘disiplin’ cezası almış ve uygulamayı AİHM’ye taşımıştı. 29 Haziran 2004’te davayla ilgili ilk karar, AİHM’nin 4’üncü dairesi tarafından verilmiş ve 7 yargıç oybirliğiyle türban yasağının ‘insan hakları ihlaliolmadığına’ hükmetmişti.
Şimdi de AİHM’nin Yüksek Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘din ve vicdan özgürlüğünü’ güvence altına alan 9’uncu maddesinin ihlal edilmediğine karar verdi. Böylelikle okullarda türban yasağı konusunda Avrupa genelinde ‘içtihat’ oluştu. Benzer kararlar, değişik dinlerin sembolleri için de daha önce alınmıştı.
* * *
Ben başından beri türban yasağına karşı çıktım. Ancak, üniversitelere türban takarak devam etme lehine artık bir karar alınamayacağını da AİHM’nin ilk kararından sonra çeşitli defalar yazdım. Bu karar şimdi içtihat haline gelerek, dönüşü olmayan bir yola girmiştir.
AKP’nin sözüm ona hukuk bilen yetkilileri, zaman kazanma telaşı içinde, ne derlerse desinler artık ‘türban’ konusu bitmiştir. İçtihat kelimesinin anlamını bilmeze yatan hukukçu AKP’liler, kararın sadece Leyla Şahin’i bağladığını söylüyorlar! Böyle bir durum yok, karar herkesi bağlar, bundan böyle Türkiye Cumhuriyeti türban lehine kanun çıkarsa dahi, sadece bir kişi AİHM’ye müracaat ettiğinde türbanla ilgili ‘tehdit algılaması’ kararı tekrar alınacaktır.
* * *
Kaldı ki, Türkiye’nin kendi imzasıyla üst karar saydığı ‘AİHM kararına’ rağmen kanun çıkarmaya kalkmasının ne demek olduğunu herhalde zerre kadar hukuk nosyonu olanlar bilirler!
Karardan sadece birkaç gün önce Başbakan’ın Fransa olaylarını yorumlarken ‘türban meselesini’ dile getirmesi, kendisi ve partisi için büyük talihsizlik olmuştur.
Başbakan zamanında iyi bir santrformuş; ama bu kez golü kendi kalesine attı!
Öte yanda laikçilerin de zafer nidalarını duyar gibi oluyorum. Onların da yılların kayıkçı kavgası çerçevesinde ‘türban meselesinin’ şimdi bittiğine inanmaya kalkmaları, ‘saymeyoz, saymeyoz!’ diye bağıran AKP’lilerden farklı olmaz.
Maalesef, hukuki karar sosyal bir yarayı sarmamıştır.
İnatlaşma sürerse, yara beter azabilir. Peki ne yapmalı?
Her iki taraf da artık, ‘türban üzerinden’ politika yapmaktan vazgeçmeli!
Şimdi ortada iki gerçek var:
1) Baş örtmenin sadece bir şekli olan ‘türban’ artık ‘tehdit algılaması simgesi olarak’ kamu alanlarında tarihe kavuşmuştur.
2) Ancak, Kuran’ın ‘baş örtme emri’ Kuran’ı bu şekilde algılayanlar için hálá geçerlidir. Kimse bu emir algılamasını değiştiremez.
* * *
O halde, yıllardır yazdığım gibi ‘türban dışı bir baş örtme’ çözümü üzerinde ortak bir karar alma mecburiyeti artık geri dönülmez son yola girmiştir.