Ahmet Davutoğlu’na samimi bir uyarı

AKP Hükümeti 2002’den beri "çok eksenli dış politika" uygulama iddiasında. Sadece bir ülkenin gölgesinde (ABD) durarak uluslararası olgular karşısında tavır alma dönemini bitirerek Türkiye’nin tüm ülkelerle kendi çıkarları doğrultusunda bire bir ilişki kurma çabaları bu döneme hákim oldu. Yer yer başarılar da elde edildi.

Kafkaslar’a ayrı bir gözle bakıldı, Afrika’ya uzanıldı, Ortadoğu’da terörist ilan edilen ancak bölgede ağırlıkları da inkár edilemeyen örgütler ile sıcak temas sağlandı. Bu örgütler terörden zerre kadar caydırılamadı ama Batı bu tip örgütler (Hamas, Hizbullah) ve destekleyici ülkeler (İran, Suriye) ile Türkiye üzerinden ilişki kurmaya başladı. Arabuluculuk rolünden ziyade postacı rolü olarak tezahür eden bu ilişkiler Batı’nın da işine geldiği için bu dönemde Türkiye Batı önünde mukayeseli avantaj yakaladı. İsrail-Suriye arasında soyunulan arabulucu rolü ise galiba Davos’taki salvodan sonra dondurulup buzdolabına kondu.

Yeni dönem dış politika döneminin açık mimarı Başbakan Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu’dur. Yeni dönemin başarıları da, başarısızlıkları da büyük çapta onun hanesine yazılacaktır.

* * *

Ben bu yazıda kendisini Türk dış politikasını bekleyen büyük bir tehlike konusunda uyarmak isterim.

"Çok eksenli dış politika" Türkiye’ye yeni açılımlar sağlamıştır ama unutulmaması gereken husus çok eksenli bakışın da bir çıpası (merkez bakış zaviyesi) olmak zorundadır. Her ülke gibi Türkiye de kendisine bir bakış merkezi seçmek zorundadır.

Her ülkenin, ABD’nin bile dış politikada çıpaları vardır. ABD’nin Avrupa’da çıpası İngiltere, Ortadoğu’da ise İsrail’dir.

2002’de AKP hükümeti Türkiye’nin çıpasını AB olarak ve dolayısı ile merkez bakış zaviyesini AB üyeliği olarak ilan etmiştir. Bu uğurda 2004 sonuna dek açık mücadele vermiş, bunun için de ilk yıllarında benim gibi yazarlardan destek almıştır.

Ancak, 2005 başından beri çıpasını kaybeden Türkiye önemle 2009 yılında deniz ortasında herhangi bir çıpası olmayan, bunun için ha bire yalpalayan, daha doğrusu mukayeseli avantajı kaybetmemek uğruna, ayrıca ideolojik yakınlık nedeni ile Ortadoğu’ya çıpalamaya çalışan bir ülke görüntüsü içine girmiştir.

* * *

Türk dış politikası bu dönemde organizasyon yapısı açısından da garabet bir görüntü vermektedir. Türkiye’nin zahiri bir Dışişleri Bakanı vardır ama dışarıda "babycan" lakaplı bakanı kimse ciddiye almamaktadır. Ancak, gerçek Dışişleri Bakanı ise iki adettir. Başbakan Davutoğlu ekibi ile, Cumhurbaşkanı Dışişleri uzmanları ile başka tellerden çalmaktadırlar.

Davutoğlu ekibinin yönlendirdiği Başbakan son dönemde AB çıpasını berheva etmek için adeta elinden geleni yapmaktadır. Arap sokaklarında alkışlanan "one minute" AB sokaklarında muazzam bir güven sorunu yaratmış, Başbakan’ın Obama’nın bile kendisini aşarak Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği adaylığını desteklediğini görememesi, Arap sokakları uğruna Rasmussen’e önce dayılanıp, ancak sözüm ona garantisini aldığı sözler es geçildikten sonra suspus olması hem güvenirliliği, hem de bir liderde en fazla aranan vasıf olan öngörülebilirliği azami seviyede sarsmıştır.

Bu gelişmelerden sonra; daha önceleri yanımızda yer alan Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’in bile artık Türkiye’nin AB üyeliğine destek vermediğini söylemesi ve "Türkiye’nin daha İslami bir yönde ilerlemesi ve laikliğin zayıflaması beni endişelendiriyor" ifadesini kullanması sadece bir siyasinin görüşü değil, Türiye’ye yapılmış çok önemli bir uyarıdır.

* * *

Ahmet Davutoğlu’nu Türkiye’yi tekrar AB’ye çıpalamak için yeni ve özel gayret göstermesi ve çıpanın Ortadoğu’ya kaydığına dair kaygılara set çekmesi gerekmektedir. (Yarın Kıbrıs ve AB)
Yazarın Tüm Yazıları