Ahmedinecad ne yapmak istiyor?

BU hafta; Dışişleri yetkilileri ile yapılan bir toplantıda ortaya çıkan görüşler çerçevesinde "2006 yılının Türkiye açısından çok sıcak geçeceği" tezini gerekçeleri ile işlemeye çalışıyorum.

Tezimi dün şu şekilde ifade ettim:

"2006 yılında başta Irak ve İran olmak üzere Ortadoğu’da kıyamet kopacak, bu gelişme ister istemez Türkiye’yi içine çekecek ve ülkenin iç politikasını doğrudan etkileyecektir.

Ortadoğu’daki gelişmeler karşısında Türkiye’nin vereceği tepkiler ülkenin dış dünyada duruşunu da tabii ki etkileyecek ama içeriyi beter karıştıracak!"


* * *

Tezimin Irak ve hatta Filistin ayakları kendinden menkul bazı tahminlere dayanıyor. Bu iki ülkede rol alan aktörlerin (Irak-Kürtler, Şiiler, Sünniler ve Filistin-Hamas) ne şekilde davranabilecekleri, bu aktörlerin açık analizi yapılarak bir nebze olsun anlaşılabiliyor. Ancak, İran faktöründe Ahmedinecad’ın gerçekte ne istediği ve neden "bir çılgın" gibi davrandığı konusunda diğerleri gibi bir açıklık yok.

Ahmedinecad’ın bazı sözleri tüm dünyada çok garipseniyor ama neden bu sözleri sarf ettiği konusunda, bana göre, İran’ın devlet geleneğini gözardı eden bir küçümseme var.

Ahmedinecad’ın radikal çıkışlarını kimi analistler basit bir popülizme bağlarken, kimi analistler ise İran Cumhurbaşkanı’nın bir kaçık olduğunu dahi düşünüyorlar.

Ahmedinecad dünyayı doğru okuyamayan sığ bir insan olabilir, radikal görüşleri akıl dünyasının sorgulanmasını gerektirebilir. Ancak, öte yanda bir gerçek daha var:

İran binlerce yıla dayanan geleneği, göreneği olan bir devlettir!

Muhakkak ki, köklü bir devlet olarak, İran’ın da 21. yüzyıl ile ilgili tasavvurları, projeleri, strateji ve taktikleri vardır!

* * *

Ahmedinecad
savruk bir garson olabilir ama İran gibi bir devletin bir mutfağı ve usta aşçıları da olması lazım!

Kimse kuşku duymasın ki; tıpkı Türkiye gibi İran da Ortadoğu’da liderlik peşinde koşuyor.

Ortadoğu’da bu iki emperyal devletin tarihte çok az çatışmış olmasının esas nedeni; ikisinin de birbirine diş geçiremeyecek kadar eşit güçte olduklarını bilmeleridir.

Ancak, biri "üstün gücü" kendinde bulduğunda diğeri hakkında ne düşüneceği belli değildir.

Belli olan, Türkiye’nin bölgede ABD-İsrail güç dengesine, İran’ın ise, Şah sonrası, bugüne dek salt ideolojik üstünlük iddiası güden bir görünüm veren "İslam’ın evrensel hakimiyeti" inancına dayanmakta olduğudur. Bu inançla da İran uluslararası arenada ABD ve İsrail karşıtı bir tutum alarak kendine taban bulmaktadır.

Ancak acaba son yıllarda İran; emellerini salt ideolojik bir iddia olmaktan çıkarıp, somut ve gerçekçi öngörülere dayandırmaya başlamış olamaz mı?

İran, iddiaları/emelleri 21. yüzyılda illa ki ABD ve İsrail ile çelişecek yükselen yeni yıldızların (Çin-Hindistan) Ortadoğu’daki "stratejik ortaklığına" soyunuyor olamaz mı?

İran, yakın tarihte ilk defa kendine uygun bir ortamın geliştiğini görüyor olamaz mı?

* * *

Irak’taki aktörlerin analizini Dışişleri ve diğer ilgili yetkililerin çok detaylı yaptığını memnuniyetle görüyorum. Ancak, "Ortadoğu oyunları"nda İran’ın, en azından kamuoyu nezdinde, yeteri kadar analiz edilmediği duygusu bende hakim.

İran’ın neden gerginlik yükselten bir politika izlediğini akıl ile anlamak lazım!

"İran’ı anlama" gayretimi, resmin eksik kalan bir tarafını tamamlamak amacıyla yarın da sürdüreceğim.
Yazarın Tüm Yazıları