BİR "çılgın"ın tek başına tüm dünyayı kaosa sürükleyebildiğini ispat eden tarihi örnekler çok. Ancak, her halükarda "çılgın" tavırların bile kendine ait bir gerekçesi olduğu da aşikar.
Ahmedinecad’ın bir çılgın olduğu, pervasız bir popülizme soyunduğu, bizzat ABD’nin İran’a kakaladığı bir ajan olduğu iddiaları çekici gündemler yaratıyor.
Ancak hepsinin ötesinde Ahmedinecad, İran gibi binlerce yıllık devlet geleneği olan bir ülkenin cumhurbaşkanı!
O halde, bir çılgının hezeyanları ötesinde, söylemlerinin bir "tahayyül"ün akla dayanan stratejileri ve taktikleri olduğunu düşünmek de boşa harcanmış bir mesai olamaz.
* * *
İran’ın dünyayı kavramada ideolojik bir saplantısı olduğu malum.
İran; "İslam’ın evrensel hakimiyeti" inancına dayanmakta ve bu ideali dayatmakta ısrarlı. Bu uğurda da kendine lider rolü biçiyor. Bu inançla arenada ABD ve İsrail karşıtı bir tutum alarak kendine taban buluyor.
Batı ve hatta biz Türkler bu tahayyülü bugüne dek uçuk ve kaçık bulduk, dudak büktük
Ancak, belki de şimdi bu tahayyülün somut koşulları oluşuyor. Şöyle ki:
* * *
1) Soğuk savaş sonrası ABD tek başına kalmış iken, şimdi uzun vadeli çıkarları ABD ve AB ile mutlaka çelişecek olan Çin ve Hindistan sahneye çıkıyor. Geleceği okumaya çalışan bilimsel çalışmalar (similasyonlar) 2025-2035 arasında Çin+Hindistan’ın dünya ekonomik üretiminde ABD+AB’yi geçeceğini gösteriyor. Çin ile Hindistan arasında ekonomik, siyasal, askeri ve hatta sosyal alanları kapsayan bir "stratejik ortaklığın" şimdiden kurulmuş olduğuna dair duyumlar had safhada. "Rakibimin rakibi doğal müttefikimdir" şiarının İran’ı da bu ittifak içine sokmasına akli hiçbir engel yok.
2) Bir yanda Çin dünyada enerji talebini en hızlı yükselten ülke olurken, Rusya da son dönemde enerji arzını en hızlı yükselten ülke konumuna girdi. Ukrayna, Gürcistan ve Kafkaslar’da ABD tarafından kuşatıldığını gören Rusya da İran ile dünyada "enerji arzını" denetlemeye yönelik bir ittifak yaratamaz mı?
3) Gelelim Ortadoğu’ya:
a) Neredeyse 70 $’ı bulan petrol fiyatları İran’ı her geçen gün mali açıdan çok ama çok güçlendiriyor.
b) Irak’ta çamura saplanmış bir ABD görüntüsü İran’a muazzam bir moral gücü veriyor. ABD, El Kaide’yi Afganistan’dan kovmak üzere çıktığı serüvende terör örgütünü Irak’ın ortasına kendi elleri ile yerleştirmiş ve dünya siyasetinde çok daha başat bir örgüt haline getirmiş görünümde!
c) Irak’ta Şii yükselişi, Lübnan’da Hizbullah, hatta Filistin’de Hamas vb. her geçen gün İran’ın anti-Amerikan cephesini genişletiyor. Bir yanda ABD müttefiki Suudi Arabistan ve Türkiye çevrelenirken, öte yanda diğer müttefik İsrail yalnızlaştırılıyor.
d) Önce Fransa örneğinde, sonra Hz. Muhammed karikatürlerine verilen tepkide yaşadığımız gibi İran’ın ekmeğine yağ süren bir "ideolojik savaş" ("emperyalist Batı’ya karşı mazlum Müslümanların ittifakı") Müslüman dünyaya egemen olmaya başlamıştır. Eğer, İran "Şii-Sünni çelişkisini" Ortadoğu’da taktiksel bir ittifaka çevirebilirse, son yıllarda sürekli tırmanan "Batı-Müslüman ülkeler çatışması"nın Müslüman ülkeler açısından "lider ülkesi" haline gelebilir.
* * *
Belki dünyada değil ama Ortadoğu’da, Batı’nın emperyalist tahakkümünden kurtulmuş "saf ve gerçek İslam’ın evrensel hakimiyeti" tahayyülünün olasılık ihtimalini en fazla artırdığı bu dönemde İran büyük bir satranç oyunu oynuyor olamaz mı?