BU hafta sizlere ABD'de katıldığım toplantılar, görüştüğüm insanlar ve doğrudan gözlemlerim çerçevesinde "ABD izlenimleri" nakledeceğim.
İzlenimlerimi üç ana başlıkta toplayacağım:
1) ABD'nin iç tartışmaları, 2) Irak meselesi, 3) Türkiye-ABD ilişkileri.
***
Bugün ilkinden başlayacağım ve Amerika'nın hal-i pür melalini bizzat ABD'lilerin nasıl gördüğünü irdelemeye çalışacağım.
Bana göre ABD'de insanlara yerleşmiş en önemli iki duygu:
i) Muazzam bir karamsarlık ve ii) dünyada en büyük devlet olma şansını kaybetme korkusu.
Muhakkak, her ülke gibi ABD'de de zaman zaman insanlar karamsarlığa kapılırlar; ama bu dönemde karamsarlığın toplumun hemen her katmanına çok derin yerleştiğini gözlemleyebiliyorsunuz.
Belki, Başkanlık seçimi (2008) yaklaştıkça topluma yeniden bir dinamizm gelecek; ama şu anda ortalama Amerikalının duygusu, kendisini boşlukta hissetmesidir.
Irak Savaşı'nda yaşanan hüsran ve hálá elle tutulur bir şey yapılamamasının getirdiği olumsuz ivmeyle Amerikalı yönetilmediğini düşünüyor.
Dünyanın en güçlü devletinin insanları kendilerini, sadece Irak konusunda değil, hemen her konuda, arabaların vızır vızır son sürat yol aldığı bir otobanın ortasında şoförü olmayan bir otobüsün içinde seyahat ediyorlarmış gibi hissediyorlar.
ABD'de insanlar işlerin iyi gitmediğinin bilincindeler; ama aralarında işlerin nasıl daha iyi gideceğini bilen insan olmadığının da farkındalar.
Cumhuriyetçiler çuvallamışlar; ama Demokratlar da onları eleştirmekten öte, halihazırda, topluma yeni ve umut veren bir proje sunamıyorlar.
***
Dünyada en büyük devlet olma şansını kaybetme korkusu ise haliyle daha çok siyasilerin, bürokratların, elitlerin dert edindikleri bir konu.
Ama bu korkunun bu kadar açık ifade edildiği başka bir dönemi ben hatırlamıyorum.
Konunun ulaştığı son boyutu, bizzat dinlediğim Zbigniew Brzezinski (Demokrat) ile Richard Perle (Cumhuriyetçi-yeni muhafazakár) arasında yaşanan kısa bir tartışma bana çok iyi anlattı.
Zbigniew Brzezinski, yeni yazdığı kitabı etrafında; ABD'de halkı korkutmaya ve demagojiye dayanan bir yönetimin (yeni muhafazakárların) sonunun geldiğini, ABD'nin dünyada büyük güç ve prestij kaybettiğini belirtti. Bu kısırdöngüden çıkmak için 2008 yılındaki Başkanlık seçiminde büyük bir kırılma yaşanması gerekiyor. Brzezinski, bu konuda ne demek istediğine Barack Obama (Demokrat) gibi parlak bir zencinin ABD başkanlığına seçilmesini örnek gösterdi.
Ona göre bir başka çıkış yolu ihtimali ise, yeni muhafazakárların içlerinden bazılarını elimine ederken (Donald Rumsfeld, Richard Perle örnekleri), aralarına sonradan katılan yeni Savunma Bakanı Bob Gates veya Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice gibilerinin siyasete yeni bir yön vermesi.
İşte bu anda Richard Perle, kendisine Demokratların başkanlık seçimini kazanması durumunda "İran meselesi"ni ne yapacaklarını sordu. Bu soruya verilen cevap da Demokratların ne kadar hazırlıksız olduğunu açıkça gösterdi.
Brzezinski uzun uzun İran'ın ne kadar kapalı, samimiyetsiz ve renk vermeyen dış politika izlediğini anlattıktan sonra İran ile sabırlı bir pazarlık diyaloğuna girilmesini tavsiye etti. Bu arada; ya atı alan Üsküdar'ı geçerse diye düşünen ben de içimden, "Demokratlar da ne dediklerini doğru dürüst bilmiyorlar" diye geçirdim.