Kaplan, bu önerisinin gerekçesini açıklarken, “1965’teki sayımda yurttaşlara kökenleri ve dinleriyle ilgili sorular da sorulduğunu” anımsatmış. Kaplan, “Herkes kendini sayıyor, bakıyorsunuz toplamda nüfus 200 milyona çıkıyor. Şimdi de aynı şekilde sorulsun ve kim ne kadar, gerçek çıksın ortaya” demiş.
Hasip Kaplan etnik sayımın faydasını da şöyle sıralamış:
“Eğitimden kültürel taleplere, TV yayınlarına kadar toplumsal ihtiyaç ve talepler ile bunların karşılanması konusunda önemli katkı sağlar. Örneğin 5 milyon ile 20 milyonun ihtiyacı ile taleplerinin karşılanması farklı olur.”
* * *
Hasip Kaplan’ın önerisi dikkate değer. Kim kaç kişi, çıkacak ortaya. Her şeyden önce bilinmeyenin bilinir hale gelmesi rasyonel düşüncenin gelişimi için çok önemli bir adım.
Ayrıca, böylece, bazı hakların adil paylaşım sorunu da halledilebilir.
Örneğin, Alevilerin sayısı belli olunca, nüfusa oranlarına göre Diyanet bütçesinden pay alma talepleri ölçülebilir bir zemine oturur.
Vergi öderken “eşit” olan ama din hizmetini “eşit” alamayan Alevilere yapılan büyük haksızlık ölçülebilirlik kazanır ve böylece Aleviliği ayrı bir inanç saymayan Diyanet bütçesinden belirli bir oran Alevi ibadethanelerine devredilmek zorunda kalır.
FBI Başkanı Ankara’da açılım nerede?
İLK gününden beri “Kürt açılımı”nın esasında “Kuzey Irak açılımı” olduğunu iddia ediyorum.
* * *
Benim itirazım hükümetin ABD ile Kuzey Irak’ta yapacağı olası işbirliğini hiçbir hazırlık yapmadan, adeta bir özgürlük projesi gibi “Kürt açılımı” olarak takdim etmeye çalışmasıdır.
“Kuzey Irak açılımı” tarihi bir fırsat olarak “Barış açılımı”na dönüşebilirdi ama AKP’nin organik ve zihni yapısı bunu uygulamaya müsait değildir. Sadece yapmaya çalışıyormuş gibi davranacağı başından beri aşikârdı. Nitekim, hükümet 19 Ekim’de “Habur kapısında” tarihi bir skandala imza attıktan sonra geçen hafta TBMM’de de dağın fare doğurduğunu yedi düvele ilan etti.
* * *
1) Altındaki ıslak imzanın Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu Adli Tıp tarafından tespit edildiği Cumhuriyet Savcısı tarafından kamuoyuna açıklanan metin, iddialara göre, TSK’nın illegal faaliyetler içinde olduğunu gösteriyor. Albay tutuklanıyor.
2) Ancak, Nöbetçi 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanan Çiçek’i tutuklanmasından 43 saat sonra 9. Ağır Ceza Mahkemesi salıverdi. İlk tutuklamasında 18 saat içeride kalan Çiçek bu kez saat hesabı ile 2.4 misli tutuklu kaldı.
3) Salıverilme nedeni ilk önce “sabit ikametgâh, kaçma şüphesinin bulunmaması ve delil durumu”na dayandırıldı. Ancak, sonra salıverilme nedeni “delil yetersizliği” olarak ilan edildi.
4) 9. Ağır Ceza’ya “ıslak imzayı” yeterli delil olarak kabul etmedi ya da Adli Tıp kararını “ciddiye” almadı. Şimdi savcılar ilave delil bulmak zorunda.
Dava sırasında zaman zaman hukuk dışına çıkıldığına dair güçlü kanaatim olduğunu da birkaç kez yazdım.
Değil hukuk, en basit ahlak kurallarını bile hiçe sayarak telefonlarımı dinleyenler için bile hukukun üstünlüğüne dayalı bir yargılama yapılması gerektiğini de bu köşede birkaç kez ifade ettim.
* * *
İşçi Partisi’nin genel politikaları ile benim dünya algılamam çok fazla uyuşmaz. Ayrıca, özellikle 28 Şubat döneminde İşçi Partisi’nin askerin siyasete müdahalesinden yana tavır alması beni çok rahatsız etmiş, zaman zaman partinin genel başkanı Doğu Perinçek ile açık çatışmalarımız olmuştu.
Ancak, şimdi kendisinin ve partisinin düştüğü mağdur duruma bigâne kalmayı kendime yedirmemem lazımdı.
İçişleri Bakanı’nın o gün verdiği bilgilere göre şu ana dek yapılanlar:
a) 18 yaş altındaki tüm çocukların Çocuk Mahkemeleri’nde yargılanmasını sağlamaya yönelik kanun tasarısı Meclis’e sunulmuş.
b) Geçen hafta cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla anadillerinde görüşmesine imkân sağlayan yönetmelik yürürlüğe girmiş.
c) Vatandaşlarımızın kullandığı farklı dil ve lehçelerle ilgili üniversitelerimizde akademik araştırma yapılması, enstitü kurulması ve seçmeli ders konması gibi uygulamalara izin verilmiş.
d) Özel televizyonların farklı dil ve lehçelerde 24 saat yayın yapmasına imkân verecek yönetmelik değişikliği bir gün önce Resmi Gazete’de yayınlanmış.
¡ ¡ ¡
Bakan’a göre bundan böyle yapılacak işler ise şunlar:
a) Yaylalara çıkış yasağı kaldırılacak,
Cumhurbaşkanı “tarihi fırsat” ile ilgili olarak mealen, “Kürt meselesinin çözüm yöntemlerinde devletin kurumları hiç bu kadar uyum içinde olmamıştı” diyerek TSK ile hükümetlerin daha öne bu konuda uyum içinde olmadıklarını açıkladı.
Tarihi fırsat bu yeni uyum idi!
Cumhurbaşkanı “tarihi fırsat” hakkında bugüne dek başka bir bilgi vermedi.
“Kürt açılımı” hakkında somut bilgilerimiz ise şunlar.
1) Adı ha bire değişiyor.
2) Anaların artık ağlamamasını istiyor.
3) TSK ilan ettikten sonra hükümet de aynen katılarak “kırmızı çizgileri”ni ilan etti.
4) Habur sınırından 19 Ekim günü gelen 34 kişiye hukuka takla attırılarak yapılan karşılama “açılımı” bir süre durdurdu.
Bu anlayışa göre; Cumhuriyet’in kuruluş değerlerine, İsmet İnönü’ye, CHP’ye ve tabii ki TSK’ya çatmak kişiyi otomatikman liberal ve özgürlükçü kılıyor!
Son günlerde Demirel’e yüklenip, Özal’ı özgürlükler ilahı ilan etmek de prim yapmaya başladı.
Beni ilgilendiren naralanmayı hüner sayan bazılarının bilim adamı olma iddiaları!
En çok rahatsız olduğum konu şu:
Geçmişe çatan veya geçmişteki bazı kişileri yücelten kişiler bilimsellik açısından küçük düştüklerinin farkında değiller!
Bugünün değerler yapısı ve bugünün şartları/koşulları/imkânları ile geçmişi değerlendirmek her türlü dedikodu dinamiğini tetikleyebilir ama bilimi de katleder!
Maalesef, kendilerini bilim adamı sayanların ve onların peşine takılan siyasilerin yaptıkları budur!
Kaba ama basit bir örnekle meramımı anlatayım.
1) Bir merkeze çıpalanmadığınız için hedefsiz kalırsınız. Hedefsizlik ilkesizlik demektir. İlkesizlik bir ülkeyi de kimliksiz bırakabilir. Bu durum da o ülkeyi diğerlerinin şüpheyle karşılamasına, dolayısı ile güvenilir bulmamasına neden olur.
2) Komşularla sıfır sorun hedefi ise herkese mavi boncuk dağıtma esasına dayanan bir hayaldir. Siz (A) ve (B) ülkeleri ile aynı anda sıfır sorun hedefleyebilirsiniz ama (A) ve (B) ülkelerinin kendi aralarındaki husumet iki hedefi birden tutturmanıza engel olabilir. Üstelik, çok zor durumda da kalabilirsiniz.
* * *
Örneğin, Türkiye Sudan’ı (A-ülkesi) hoş tutmayı hedefleyebilir. Aynı Türkiye Batı (B-ülkesi) ile de iyi geçinmek için elinden geleni yapabilir. Ama, Batı’nın Sudan yönetimine duyduğu husumet Türkiye’yi iki arada bir derede bırakmaya adaydır. Üstelik, Türkiye hem Sudan’ı, hem de onu davet eden İSEDAK’ı kırmak ve konu ne kadar diplomasi dilinde nakledilirse edilsin eninde sonunda terslemek zorunda kalmıştır.
Türkiye’nin Sudan üzerinden yürütmeye çalıştığı Afrika politikası büyük bir darbe yemiştir.
Şimdi kapalı kapılar ardında Türkiye İSEDAK üyesi ülkelere Batı’nın karşısında neden boy eğdiğini anlatmak zorundadır.
Ayrıca, Türkiye Batı indinde bir kez daha ne yaptığını, nereye gittiğini bilmeyen ülke durumuna düşmüş, gerek Cumhurbaşkanı, gerekse Başbakan konu ile ilgili olarak söyledikleri üzerine birer bardak su içmek zorunda kalmıştır.
* * *