Hayranlığım ise her görüşmemizde mislisi ile arttı. Ahmet Şahin Elazığlı bir işadamı. Evli, iki çocuk ve iki torun sahibi. İş alanında oldukça başarılı. İnşaat sektöründe çalışıyor. Halen 160 metrelik yüksekliği ile Ankara’nın en yüksek binası olacak Portakal Çiçeği Residence’ı inşa ediyor.
¡ ¡ ¡
Ancak, Ahmet Şahin benim sevgi ve saygımı sadece bu özellikleri ile kazanmıyor. Her şeyden önce taşıdığı içten tevazu ile insanın kalbini fethediyor.
O aynı zamanda bir doğa tutkunu ve sivil pilot. Zaman zaman kendisine ait deniz uçağı ile uçuşlar yapıyor. Bol bol ava çıkıyor. Her fırsatta doğanın kucağına kaçıyor.
Kendi elleri ile santim santim yarattığı Sapanca Doğapark ise göl kıyısında 20 dönüm arazi üzerine kurulmuş bir yeryüzü cenneti.
Bir hayvanat bahçesini de içinde barındıran çiftliğinde zengin bitki örtüsü ile birlikte poni atları, geyik ve karacalar, yaban koyunları, flamingolar ve çeşitli su kuşu türleri barınıyor.
Çiftliği her ziyaretimde ruhum dinleniyor, içim ısınıyor, doğanın insanlığa bağşettiği huzur beni kucaklıyor. Adeta sebepsiz mutlu oluyorum.
¡ ¡ ¡
25 Kasım 2009’da “Var mı bir babayiğit?” başlıklı bir yazı yazdım ve Gareth Jenkins adlı bir Galli gazetecinin ağustos ayında hazırladığı “Türkiye’nin Ergenekon Soruşturması: Gerçekle Fantezi Arasında” başlıklı bir rapordan bahsettim. Rapor, Soruşturma’yı yerden yere vuruyor. Jenkins 5800 sayfayı bulan iddianamelerin tümünü okuduğunu söylüyor! Galiba da bunu beceren dünyadaki tek yazar.
Jenkins raporunda özetle ve örneklerle iddianamelerin tutarsızlıklarla dolu olduğunu ve soruşturmanın bu şekilde yürütülmesinin adalet sistemini zedeleyeceğini savunuyor!
Bununla birlikte Jenkins, Türkiye’de derin devletin bir gerçek olduğunu, çetelerin bulunduğunu ve bunların üzerine gidilmesi gerektiğini söylüyor. Jenkins, derin devletin tek bir örgüt olmadığını, Türkiye’de çetelerin istediğini yaptığı bir “dokunulmazlık kültürünün” var olduğunu da savunuyor. Gareth Jenkins, üçüncü iddianamede suikast planlarını içeren belgelerin de yer aldığını, bunların ciddiye alınması gerektiğini de düşünüyor.
Ben Jenkins’e cevap verecek bir babayiğit var mı diye sorarken “babayiğit” Taraf Gazetesi’nden çıktı. (Yıldıray Oğur, 01/02.12.2009)
* * *
Bugün 3.gününe girecek yazı dizisinin ilkinde Yıldıray Oğur, temsil ettiği görüşlerin tersini somut örneklerle savunan Gareth Jenkins’e alaturka bir akılla çamur atarak işe girişiyor. Ona göre Jenkins Kemalist Batılı! İddiasına göre “Ergenekon davası karşıtlarının son umudu haline gelen ve soruşturmayı karalamak için dünyayı dolaşan Gareth Jenkins’in meşhur raporu bildik propagandanın tekrarı.” Kendisi de iddianameyi tamamen okumamış olduğu aşikar olan Oğur, Jenkins’in emeğine bile saygı duymuyor ve şöyle yazabiliyor:
“Herhalde Türkiye’de AKP karşıtı herhangi bir politika editörü tarafından iddianameler okunmadan, birkaç günlük bir Google taramasıyla rahatlıkla yazılabilecek, Ergenekon ile ilgili söylenmemiş hiçbir şeyi söylemeyen raporun yazarı da Türkiye’deki bu ilgiden dolayı şaşkındır.”
Yazısı ağır ithamlarda da bulunuyor: “Raporun arkasındaki tüm siyasi bagaja rağmen yine de dürüst ve teknik bir araştırmayla ortaya tarafsız bir çalışma çıkması mümkün olabilirdi. Ama Jenkins siparişi aldığı merkezin siyasi dili içinden konuşmayı tercih etmiş.” Herhalde Yıldıray Oğur, Türkiye’deki bazı yakın meslektaşlarına benzetmiş ki, Gareth Jenkins’in kalemini sattığını iddia ediyor.
“Kürt/Kuzey Irak/Demokrasi/Barış Açılımı” 19 Ekim günü PKK’lılar Habur Kapısı’nda baş tacı edilince açılmadan yok olmuştur.
Başbakan sadece rakamlara baksın. Anketler gösteriyor ki, büyük şehirlerde bile “Kürt Açılımı”na destek devamlı ve süratle baş aşağı gidiyor.
Neden?
1) Başbakan “açılım”ın içini muhalefetin değil, kendi partisinin tepkileri nedeni ile bir türlü dolduramayınca “açılım” hakkındaki şüpheler devamlı körüklenmiştir.
2) 19 Ekim’de de Hükümet PKK’ya boyun eğince “açılım” açılmadan kapanmıştır.
Yeniden başa dönülmüştür. Ben de soruyorum.
Biz bu herzeyi neden yedik?
* * *
En son canım İzmir’i paramparça etmek gayreti içindeyiz.
* * *
Danıştay katsayıyı yeniden koydu. Katsayıyı 28 Şubat askeri rejimi getirmişti, AKP’nin YÖK’ü ise kaldırmıştı.
Baştan kabul ediyorum, katsayı ile ilgili, lehte veya aleyhte, alınan tüm kararlar siyasi ve/veya ideolojik!
Kim kimi şikâyet etme hakkına sahip?
DTP Milletvekili Hasip Kaplan (Şırnak-İdil’den) Cizre’ye geçerek buradaki bayramlaşmaya katılmak istedi. Ancak, geç kaldığı için bayramlaşmaya yetişemeyen Kaplan, protokolün Cizre Tank Taburu’nda bayramlaşmada olduğunu öğrenince tabura gitti.
Ancak, nizamiyedeki görevliler tarafından, “İçeriye soracağız” denilerek tabura alınmadığını anlatan Kaplan, buradaki nöbetçi astsubay ve askerlerle bayramlaştığını ve 5 dakika bekledikten sonra ayrıldığını belirtti. Hasip Kaplan’ın içeriye alınmaması üzerine DTP’li Cizre Belediye Başkanı Aydın Budak da tabura girmeden ayrıldı
Hasip Kaplan, birlik beraberlik ve kardeşlik mesajlarının verilmesi gereken bugünlerde kendisine gösterilen muameleyi tasvip etmediğini vurguladı. Cizre Kaymakamı Cihan Demirhan ise, Kaplan’ın tabura alınmamasıyla ilgili bir yorumda bulunamayacağını söyledi. (Radikal-28.11.09)
¡ ¡ ¡
Bu köşeyi okuyanlar: a) Açılamayan “açılım” hakkındaki olumsuz görüşlerimi, b) PKK’nın etki alanı altında siyaseten pasifleşen DTP’yi nasıl eleştirdiğimi, c) “Etnik sayım” talebi nedeni ile Hasip Kaplan’a karşı çıktığımı bilir.
Ancak, yukarıda alıntı yaptığım haber beni bir bayram günü çileden çıkardı.
Seçilmiş, dolayısı ile milleti temsil yetkisi almış kişi bir askeri tabura bayramlaşmak amacı ile gidiyor ve orada milletin ödediği vergilerle millete hizmet etmek için memur edilmiş bir komutan veya komutanların kişisel kararı ile içeri alınmıyor.
Gazetelerde DTP’li belediye başkanları ile bayramlaşan komutanların haberleri de olduğuna göre bunun bir karargâh kararı olmadığı, komutanın kişisel tavrı olduğu belli.
Milliyetçi duyguların çok daha keskin olduğu illerde daha beter olaylar her an çıkabilir.
Artık macun tüpten, cin şişeden çıkmıştır!
Türkiye’nin “Türkler” ve “Kürtler” arasında “öteki” kavramının bu kadar derinleştiği başka bir dönemi ben hatırlamıyorum.
“Mesele”, hep devlet ile Kürtler veya TSK ile PKK arasında zuhur ederken, PKK’nın yaptığı en hain saldırılarda bile Türkler komşusu veya hemşerisi Kürtleri dışlamamıştı.
Suçlu hep PKK olarak görülmüştü.
Bir arada yaşamaya bu kadar açık bir millet dünyaya en açık kentinde neden bu hale geldi?
Yalakalar ne derlerse desinler, AKP hükümeti “açılım süreci”ni yönetemedi, yönetemiyor da ondan.
* * *
Jenkins ağustos ayında “Türkiye’nin Ergenekon Soruşturması: Gerçekle Fantezi Arasında” başlıklı bir rapor yayınlamış. Rapor, soruşturmayı yerden yere vuruyor. Jenkins 5800 sayfayı bulan iddianamelerin tümünü okuduğunu söylüyor!
Geçen akşam Cüneyt Özdemir’in CNN Türk’te yayımlanan “5 N Bir K” programında da çarpıcı açıklamalar yapan Gareth Jenknis etrafında, haliyle hemen iki zıt görüş oluştu.
Bir görüş Jenkins’e sahip çıkıyor, onu gerçekleri aydınlattığı için kutluyor. Diğer görüş ise Jenkins’e ateş püskürüyor. Onu neredeyse Ergenekon’un dış mihrakı olarak görüyor.
* * *
Jenkins iddianamelerin tutarsızlıklarla dolu olduğunu ve soruşturmanın bu şekilde yürütülmesinin adalet sistemini zedeleyeceğini savunuyor!
Örneğin, Gareth Jenkins birinci iddianamenin 412. sayfasında Ergenekon örgütünün suikast hedefleri listesinin yer aldığını; daha sonra bu suikast listesinde adı olan bazı insanların soruşturma kapsamına alındığını belirtiyor. “Örgütün suikast listesinde yer alan isimlerin aynı zamanda örgüt üyesi olduğunun” iddia edildiğini kaydeden Jenkins, “Birinci iddianamede adı suikast listesinde olan emekli Orgeneral Şener Eruygur’un ikinci iddianamede örgütün lideri olduğu belirtiliyor” diyor.
Bununla birlikte Jenkins, Türkiye’de derin devletin bir gerçek olduğunu, çetelerin bulunduğunu ve bunların üzerine gidilmesi gerektiğini söylüyor. Jenkins, derin devletin tek bir örgüt olmadığını, Türkiye’de çetelerin istediğini yaptığı bir “dokunulmazlık kültürünün” var olduğunu savunuyor.
Gereth Jenkins, üçüncü iddianamede suikast planlarını içeren belgelerin de yer aldığını, bunların ciddiye alınması gerektiğini de düşünüyor.
TED’in 12 ilde 2007 öğretmen, 272 yönetici, 4450 öğrenci ve 2112 veli ile gerçekleştirdiği alan araştırması öğretmenlerin mevcut durumu ve yeterlilikleri ile ilgili çarpıcı bulgular ortaya koyuyor. TED Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’nun verdiği bilgilere göre maalesef:
1) Öğretmenler iyi yetiştirilememektedir.
2) Öğretmenler sosyo-ekonomik açıdan ihmal edilmektedir.
3) Öğretmenlerin mesleki gelişimleri için yeterli ve uygun bir hizmet içi eğitim sağlanamamaktadır.
4) Uygulanabilir bir öğretmenlik yeterlilikleri sistemi oluşturulamamıştır.
* * *
Bulgular özetle şöyle:
Öğretmenlerin yılık geliri, uluslararası ortalamalardan yaklaşık %50 daha azdır. Öğretmenlerin %32’si 1.500 TL’den daha az aylık hane halkı gelirine sahiptir. Göreve yeni başlayan bir ilköğretim öğretmeninin yıllık maaşı OECD ülkelerinde ortalama 28.667 dolar ve 19 AB ülkesinde 29.518 dolar, Türkiye’de ise 14.063 dolardır.