Cüneyt Ülsever

Dış politika bu mudur?

20 Aralık 2009
CANSU Çamlıbel’e Erivan’da verdiği röportajda (Hürriyet-19.12.2009) Ermenistan Başbakanı Tigran Sarkisyan:

 “Başbakan Erdoğan protokollerde Karabağ önkoşulunun olmadığı gerçeğini bizzat kendisi Washington ziyareti sırasında teslim etti. Bu gerçeğe rağmen eğer Türkiye önkoşullarla gelirse, Ermenistan’ın da aynısını yapma özgürlüğü doğar. Ermeni tarafı olarak bizim de soykırımı ve sınırın açılmasını müzakerelerin açılmasına önkoşul olarak koymamızdan bahsediyorum” diyor.

Sarkisyan ayrıca:

“Sanıyorum Erdoğan bir taraftan protokollerin Karabağ konusunda hiçbir önkoşul içermediğini kabul etmek durumunda kaldığı için öbür taraftan da sert açıklamalar ile kendince bir denge kurmaya çalıştı” diye ilave ediyor.

* * *

Hatırlayalım. Bir ara ciddi bir krizin yaşanmasının ardından 10 Ekim 2009 günü Zürih’te Dışişleri Bakanları Ahmet Davutoğlu ve Edvard Nalbantyan protokolleri imzalarken arabulucu ülke İsviçre’nin Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey’in yanı sıra ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, AB Bakanlar Komitesi Başkanı sıfatıyla Slovenya Dışişleri Bakanı Samuel Zbogar ve AB Dış Politika-Güvenlik Yüksek Komiseri Javier Solana hemen arkalarında ayakta durdular.

* * *

ABD, İsviçre, Rusya, Fransa ve Slovenya Dışişleri Bakanları ile AB Yüksek Komiseri’nin önünde önkoşulsuz protokoller Dışişleri Bakanı tarafından Türkiye Cumhuriyeti adına imzalanmıştır.

Ancak, imzadan sonra Azerbaycan haklı olarak tepki verince “tek millet, iki devlet” şiarı ile bağlı olduğumuz ve bizi Kafkas petrol havzalarına bağlayan komşumuza jest yapıp “Dağlık Karabağ” şartını ortaya koyduk. Daha doğrusu eski politikamıza geri döndük. O günden beri de gerek Başbakan, gerekse Dışişleri Bakanı konuyu açan ülke temsilcilerine onların bekledikleri cevap doğrultusunda ya “Protokollerde önkoşul yoktur” ya da “Dağlık Karabağ önkoşulumuz vardır” diyorlar.

Yazının Devamını Oku

DTP Meclis’i terk etmemelidir

17 Aralık 2009
AHMET Türk’ün cumartesi günü yaptığı açıklama yasaklanmayan 19 DTP milletvekilinin TBMM toplantılarına katılmayacağı ama milletvekillikten istifa etmeyecekleri şeklinde anlaşıldı.

Daha doğrusu, Türk, parti kapanmadan önce ilan edilen “sine-i millet”e dönme kararını uygulamayacakları izlemini yarattı.


Ancak “sine-i millet”e dönmekte kararlı oldukları bu hafta başında belli oldu. Diyarbakır’a giden milletvekilleri kararlarını vurguladılar.


Arada kimlerin konuya müdahil olduğu veya DTP’lilerin kendi aralarında nasıl bir tartışma yaşadıkları şimdilik belirsiz. 


Öte yandan bu milletvekillerin temsil ettikleri bazı illerin Sanayi ve Ticaret Odaları Başkanları kendilerine TBMM’yi terk etmemeleri çağrısında bulunuyor.

Kaosun

Yazının Devamını Oku

Terörle nasıl baş edersiniz?

16 Aralık 2009
BAŞBAKAN “Kürt Açılımı” dediği gün ben “Hayır, Kuzey Irak Açılımı” diye itiraz etmiştim.

O günden beri de inatla Hükümet’in “Kürt Açılımı” yapmak için:


i) Bir program/yol haritası geliştiremediği gibi,


ii) Terörün durması için gerekli mangal gibi yüreği de ortaya koyamadığını söylüyorum.


Hoş, bu işe daha önce soyunanlar da mangal gibi yüreğin gerektiği hallerde yan çizmişlerdi. Örneğin, ben Turgut Özal’dan çok umutluydum. Ancak, o da iş siyasi risk almaya geldiğinde gereken cesareti gösterememişti.

Yazının Devamını Oku

DTP neden kapatıldı?

15 Aralık 2009
DTP’nin kapatılma kararını bazıları hukuka uygun buluyor, bazıları kararın tamamen siyasi olduğunu söylüyor.

Bazıları zamanlamaya dikkat çekiyor.

Öte yanda, İspanya’da Özerk Bask Bölgesi’nde faaliyet gösteren terör örgütü ETA ile “organik bağlantısı” olduğu görüşü ile Herri Batasuna hakkında verilen kapatma kararının AİHM tarafından onanmasını örnek gösterenlere karşı gösterilen sert tepkiler ilgimi çekiyor.

Deniyor ki, Bask bölgesi özerktir, Güneydoğu’da bu haklar olmadığı için benzetme yanlıştır.

Bu görüş Ömer Taşpınar (Sabah-14.12.09) tarafından şu cümlelerle ifade edilmiş:

“...’DTP Avrupa’da olsa da kapatılırdı’ diyenler hiç kusura bakmasınlar ama tam anlamıyla abesle iştigal ediyorlar. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararda AİHM’nin Herri Batasuna’ya ilişkin kararı esas alması tam bir kara mizah örneği. Sanki Türkiye’de İspanya’dakine benzer bir azınlık hakları var da. Kürtlerin siyasi, kültürel ve yönetimsel hakları ne zamandan beri Bask ve Katalan halkları ile kıyaslanır hale geldi? Bu hukuk açıklamasına Avrupa’da kargalar bile güler.”

Ömer Taşpınar’ın ABD ile ilgili yorumlarına önem veririm.

Ancak, yukarıdaki sözler, DTP’li kızgın bir siyasi tarafından söylenebilir ama bir bilim adamına hiç yakışmıyor.

Bu mantığa göre “sanki Türkiye’de İspanya’dakine benzer bir azınlık hakları” olsa terörle bağıntılı olmak parti kapattırır ama “Kürtlerin siyasi, kültürel ve yönetimsel hakları... Bask ve Katalan halkları ile kıyaslanır hale” gelmediğine göre DTP’yi kapatmak yanlıştır.

Yazının Devamını Oku

DTP grubu çekildi ama istifa etmiyor

13 Aralık 2009
DTP hakkında Anayasa Mahkemesi’nin cuma akşamı aldığı kapatma kararının açıklanmasından sonra dün sabah yapılan parti toplantısının ardında Ahmet Türk, “Grubumuz bugünden itibaren Parlamento’dan fiili olarak çekilmiştir” dedi.

Ben bu kararı yasaklanmayan 19 DTP milletvekilinin, daha önce alınan grup kararının aksine, milletvekilliğinden istifa etmeyecekleri şeklinde yorumluyorum. Böylelikle, yasaklanan DTP’nin yasaklanmayan milletvekilleri mücadelelerine demokrasi zemininde devam edeceklerini, illegaliteye cevaz vermeyeceklerini ilan etmiş oluyorlar.

Aldıkları karar doğrudur ve duygusal ortamın hâkimiyeti altında bile akılcı bir karar almaları kutlanması gereken bir olgudur.

* * *

Ancak, aynı açıklamasında Ahmet Türk iki çıkışı ile Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararın özünü anlamadığını da gösteriyor:

Türk diyor ki:

“Anayasa Mahkemesi’nin siyasi bir karar alarak, statükoyu savunan bir kararla ortaya çıkması barış, kardeşliğe olan inancımıza bir darbe vurmuştur. Bu, hukuki bir karar değildir. Bunun siyasi bir karar olduğunun çok iyi görülmesi gerekiyor.”

Ancak, Ahmet Türk hatırlamalıdır ki AİHM İspanya’da Herri Batasuna ve Batasuna partilerinin kapatılmasını (30.06.09) Bask bölgesindeki terörist örgütlerle (ETA) ilişkisi nedeniyle Sözleşme’ye uygun bulmuştur. Karar kesindir. (Rıza Türmen-Milliyet-12.12.09)

Ahmet Türk

Yazının Devamını Oku

Türkiye-ABD ilişkileri çıkmaz sokak Irak

10 Aralık 2009
DÜN yazdım: <br><br>BU dönemde ABD’nin Ortadoğu’da sıkıntı yaşadığı İran, Irak, Suriye gibi ülkeler ve Hamas, Hizbullah gibi örgütlerle temas kurabilmek için Türkiye’ye büyük ihtiyacı var.

Bu açıdan bakılınca ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin halen gerçekten sıcak olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ermenistan, Kıbrıs, Ruhban Okulu vb. konularda ise iki ülke arasında bazı uyuşmazlıklar olacaktır. Ancak ben bana göre en önemli iki sorunlu konuyu irdelemeye karar verdim: 1) İran, 2) Irak (Kuzey Irak, Kürt açılımı)

Dün İran’ı irdeledim. Bugün sırada Irak var.

Dünkü tezim: BM-Güvenlik Konseyi İran’a ambargo uygularsa, Türkiye doğalgazını büyük çapta Rusya (%60) ve İran’dan aldığı için, eğer İran’dan doğalgaz alamazsa, ya doğalgaz açığı vermek zorunda kalır, ya da zaten büyük çapta bağımlı olduğu Rusya’ya daha da bağımlı hale gelir.

* * *

Gelelim Irak’a.

ABD 2010’dan itibaren Irak’tan asker çıkarmaya başlayacak ve 2011 sonunda Irak’tan tamamen çıkmış olacak. Görünen “Obama Planı” bu! ABD Irak’tan çıkacak ama dünya petrol rezervinin %10’una sahip Irak’ta petrol ve doğalgazın dünyaya arzı üzerinde söz sahibi olmaktan vazgeçmeyecek.

Bunun için istikrarlı ve yönetimi ABD’ye sadık bir Irak kurmak zorunda.

Çekilme planının bir parçası olarak:

Yazının Devamını Oku

Türkiye-ABD ilişkileri: İran kritik eşik

9 Aralık 2009
PAZARTESİ günü Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Obama Washington’da yüz yüze ve heyetler halinde görüştüler. Sonra basın önünde dünyaya sıcak mesajlar verdiler.

Diplomaside “esas meseleler” kapalı odalarda konuşulur, kamu önünde ise sadece fikir birliği edilen konulardan dem vurulur. Ancak, bu dönemde ABD’nin Ortadoğu’da sıkıntı yaşadığı İran, Irak, Suriye gibi ülkeler ve Hamas, Hizbullah gibi örgütlerle temas kurabilmek için Türkiye’ye büyük ihtiyacı var. Bu açıdan bakılınca ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin halen gerçekten sıcak olduğu rahatlıkla söylenebilir. Obama döneminde Türkiye-ABD ilişkilerini Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bakan olmadan önce yaptığı ABD seyahatinde şu sözlerle ifade etmişti:

 “Obama ile Türkiye’nin dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen örtüşmektedir.” Bu sözler pazartesi günü sarf edilen karşılıklı güzel sözler gibi diplomatik nezaket dahilinde söylenmiş, bazı alanlarda da gerçeklik taşıyan sözler ama Davutoğlu’nun “Tamamen örtüşmektedir” vurgusu yine de abartılı.

Eğer “öncelikler tamamen örtüşseydi”, Afganistan’da teröristlere karşı bizden savaşçı asker isteyen ABD, Irak’ta kendi askerini PKK üzerine salmakta hiç tereddüt göstermezdi.

Muhakkak ki, Ermenistan, Kıbrıs, Ruhban Okulu vb. konularda da iki ülke arasında bazı uyuşmazlıklar olacaktır.

Ancak, ben bana göre en önemli iki sorunlu konuyu bugün ve yarın irdeleyeceğim:

1) İran,

2) Irak (Kuzey Irak, Kürt açılımı)

Bugün İran!

Yazının Devamını Oku

Komutanlar neden salıverildi?

8 Aralık 2009
ÖN not: Başbakan’ın ABD ziyaretini çarşamba ve perşembe günleri değerlendireceğim.

* * *

 Cumartesi günü Türkiye tarihi bir eşik atladı. Emekli komutanlar darbe girişimleri/niyetleri ile ilgili sorgulandılar. 2007’den beri, Özden Örnek’in günlükleri çerçevesinde, emekli komutanların 2003-2004 döneminde darbeye teşebbüs ettiklerine dair iddialar devamlı tartışılmaktaydı.

Değil darbe yapmak, darbe girişimi/niyeti bile ağır suçtur. Ömür boyu hapis cezasını hak eder. Cumartesi günü bu “suç”un işlenip işlenmediği sorgulandı.

* * *


10 saatlik bir sorgulama sonunda emekli komutanlar salıverildi.

Salıverilmek

Yazının Devamını Oku