Aynı Erzincan Savcısı Ergenekon’un kardeş örgütü olarak bilinen JİTEM’i de sorgulamıştı. Erzincan Savcısı hangi tarihte taraf değiştirmiş?
* * *
* HSYK Erzurum Savcısı’nı görevden aldı ama savcı kararı iplemedi. Azil kararı Erzurum’a ulaştıktan sonra tutuklu Erzincan Savcısı’nın dosyasını Ergenekon Davası’na bakan Özel Yetkili İstanbul Savcılığı’na gönderdi. Ancak “Ergenekon savcıları” dosyanın kendilerini ilgilendirmediğini bildirip, dosyayı Erzurum’a geri yolladılar. “Ergenekoncu” olduğu iddia edilen savcı hakkında “Ergenekon savcıları” yetkisizlik kararı verdiler. Erzincan Savcısı’nın “suçunun” son evsafı ne?
* * *
Bu harekât ile ilgili iddialara mesnet teşkil eden dokümanlar orjinal belge olarak TÜBİTAK tarafından onaylanıyor ve 18 emekli general, 4 muvazzaf amiral, 28 subay, 1 astsubay gözaltına alınıyor.
Belgelere göre, Hükümet’i sıkıştırmak, fırsat çıkarsa devirmek için yapılacak çeşitli eylemler arasında kendi uçağımızı düşürüp suçu Yunanistan’ın üzerine atmak da var, camileri bombalamak da, 200 bin kişiyi statlarda toplamak da!
Şu anda iki ihtimal var:
1) Bu iddialar doğru!
Ancak kerameti kendinden menkul ülkemde pazartesi sabahı da yeni bir şokla uyandık ve ben şu an itibari ile bir gözüm-bir kulağım ile bazı emekli komutanların neden gözaltına alındığını anlamaya çalışıyor, diğer gözümle de klavyemde “HSYK’da reform” konusunu incelemeye çalışıyorum.
Ayrıca, hafta sonu “Ergenekoncu” olduğu iddiası ile tutuklanan ve dosyası adeta bir katakulli ile Erzurum’dan İstanbul’daki “Ergenekon Savcıları”na yollanan Erzincan Başsavcısı’nın dosyasının yetkisizlik nedeni ile İstanbul’dan geriye tekrar Erzurum’a yollanması ne anlama geliyor, çözmeye çalışıyorum.
Ancak söyledim; bugün inatla “HSYK’da reform” konusunu inceleyeceğim.
* * *
Geleceği okuma yeteneğimize muazzam katkılarda bulunuyor.
Örneğin, meteoroloji nerede ise bir hafta, 10 gün sonra haftanın nasıl olacağını detaylı olarak tahmin edebiliyor ve çoğu kez tahmininde haklı çıkıyor.
Ancak, bilim aşkın fizyolojisini tam anlamı ile tanımlayamıyor ve dolayısı ile i) kimin, ii) ne zaman, iii) kime âşık olacağını tahmin edemiyor.
Elimizde âşık olma kılavuzu veya yöntemi yok. Aşk hakkında beklentilerimizi sadece gazetelerin fal köşelerinden takip ediyoruz.
Bırakın bilimsel metodolojiyi, insan kendi güdüleri ile ne zaman ve kime âşık olacağını da önceden bilemiyor.
Bir gün uyanıyorsunuz ve belirli bir şahsa âşık olduğunuzu yüzünüz kızararak kendinize nihayet itiraf ediyorsunuz. O an fark ediyorsunuz ki aşk ateşi içinizde çoktan yanmış ama siz ancak o sabah durumu kabullenmek durumunda kalmışsınız.
Başbuğ’un açıklama yaptığı günün akşamı bir arkadaşımla sohbet ederken Başbuğ’un bildiklerini neden açıklamadığını tartıştık ve bir öngörüde bulunduk.
Başbuğ’a yeni bir cevap yakında gelecektir!* * *
Nitekim, cevap gecikmedi, hatta cevaplar peş peşe aktı.
3.Ordu Komutanı şüpheli sıfatı ile ifade vermeye çağrıldı.
Açılım 19 Ekim 2009 tarihinde Habur Sınır Kapısı’nda göçmüştü. Her ne kadar yandaş gazeteciler Habur rezaletini “Habur’dan girenlerin, terör eylemlerine katılmadığı kabul edildi ve pişmanlık yasası çerçevesinde serbest bırakıldılar”, (Nazlı Ilıcak-Sabah-16.02.2010) türü zırva cümlelerle savunsalar da Habur’dan giriş yapanlar bu cümleyi bizzat yalanlıyorlar. Kendi ifadeleri ile: “Bizler, Kürt sorununun çözümü için... Kürt Halk Önderi sayın Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısı üzerine... Türkiye’ye gelme kararını veren barış grubuyuz... Gelişimizin, 221. Maddeden yararlanma gibi bir amacı yoktur...” (Sendika.org-19.10.09) diyorlar ama “birileri” onlara “Yok, yok sen yine de TCK-221 sayılı Pişmanlık maddesi kapsamına alındın!” diyerek hukuka takla attırmışlardı.* * *
Rıza Türmen (Milliyet-14.02.10) “Demokratik Açılım” çerçevesinde son günlerde TBMM’ye taşınan İnsan Hakları Kurumu (İHK) Tasarısı’nı irdelerken Tasarı’nın kendi ifadesi ile Kurul’un BM Genel Kurulu’nun insan hakları kurumlarına ilişkin ilkelerini içeren “Paris İlkeleri” çerçevesinde inşa edileceğini vurguluyor.
“Paris İlkeleri” insan hakları kurumlarının bağımsız olmalarını, Hükümet temsilcilerinin ise, toplantılara danışman olarak katılmalarını, yani oy hakkına sahip olmamalarını istiyor. Ancak, Türmen’in yaptığı açıklamaya göre “İHK üyesi olmak isteyenler taleplerini Başbakanlığa bildiriyorlar. Başbakanlık adayları Bakanlar Kurulu’na sunuyor. İHK Başkanı ve on üyesi Bakanlar Kurulu tarafından seçiliyor. Başka bir deyişle, İHK, hükümete bağlı bir.. insan hakları kurumu olacak!”
Bana göre, eğer Hükümet samimi olarak “Kürt Açılımı” yapacak, Kürtlerin haklarını savunacak ise, işe seçim barajını % 10’dan, % 5-6’ya çekerek başlar. Bu hak Kürtlere TBMM’de doğrudan kendi partileri ile temsil hakkı verecektir.
Temsil demokrasinin temel ilkesidir. Ancak, Başbakan’a göre Türkiye barajın % 10’un altına inmesine hazır değilmiş. Başbakan’ın sözleri özde “Kürtler TBMM’de kendi partileri ile temsil edilmeye hazır değildir” anlamına gelmektedir.
Seçim barajı konusunda Sedat Ergin (Hürriyet-16.02.10) ise “Venedik Kriterleri”ne başvuruyor. Önce şu saptamayı yapıyor:
“...parti kapatmaları ve HSYK’nın yapısını konu alan tartışmalar konu olduğunda, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin tezlerine her seferinde Venedik Komisyonu raporlarını dayanak gösteriyor...” Ergin’e göre Komisyon’un 12 Ocak 2009 tarihli taslak raporunun hemen girişinde karşımıza çıkan çarpıcı gerçek, en yüksek seçim barajının Türkiye’de uygulanıyor oluşu. Türkiye’yi % 7 ile kuzey komşumuz Rusya izliyormuş. Rapor, seçim barajlarının yol açtığı “Arzu edilmeyen sonuçlar” bölümünde Türkiye ve Rusya örneklerini veriyormuş. Rapora göre, AKPM kararı doğrultusunda % 3 ile % 5 arasında bir barajı yerleşmiş demokrasiler açısından “kabul edilebilir” bulunuyormuş.
Ben Venedik Kriterleri’ni her fırsatta referans gösteren yazarların (örnek: Mehmet Altan, Eser Karakaş) seçim barajı meselesinde Hükümet’e yol göstermelerini hasretle bekliyor olacağım.