Birileri “Türkler iki meseleyi aynı anda akıllarında tutamaz!” diye düşünüyor. Meseleleri teker teker hazmettiriyor ve galiba haklı da çıkıyor.
Ancak, mesele değişse de aklımız yine de karışmıyor. Zira, bir meseleyi “unuturken” yenisi aynı kalıpla takdim edildiği için “yeni” olana anında uyum gösteriyoruz.
Ergenekon davasında “hukukun üstünlüğünü” arayanlar Anayasa değişikliğinde de “hukukun üstünlüğünü” arıyorlar, Ergenekon davasını bir intikam aracı olarak görenler Anayasa değişikliğini de, içerik tartışmasına katiyen girmeden, 12 Eylül’ün rövanşına indirgemeye çalışıyorlar.
Ancak, Hükümet’e zamanında yeni anayasa taslağı hazırlayan Prof. Dr. Ergun Özbudun, Prof. Dr. Levent Köker, Prof. Dr. Serap Yazıcı veya Hükümet’e genellikle destek veren Kürşat Bumin, Mustafa Erdoğan gibi kişilerin taslak hakkında ifade ettikleri kaygıları da not almadan geçmek olmaz.
Ekonomide basit bir kural vardır. Değerli olanın, talebi yüksek olanın fiyatı yüksektir. Cümleyi tersten ifade edersek, fiyatı yüksek olanın kıymeti de yüksektir.
Bu kurala bir istisna var. Köşe yazarlığı! Ülkemizde her daim ücreti piyasa değerinin çok üstünde bazı köşe yazarları vardır.
Ancak, ülkemizde “maddi durumu” oldukça iyi köşe yazarları genellikle iktidarın/güçlü olanın yanında yer alır, onların yalakalığını yaparlar.
Türkiye buna alışıktır.
Öte yanda okurlar köşe yazarına biçtiği paye gereği ondan iktidara, güçlü olana karşı durmasını bekler. Zaten, aydının asli görevi “muhalefettir”.
Onun içindir ki, ücreti artan köşe yazarının okur indinde değeri düşer.
Bu konu ile ilgili olarak geçen hafta aklıma iki köşe yazarı takıldı kaldı.
Bakalım, BDP AKP ile nasıl bir pazarlık yapacak! Ben bu süreçte BDP’yi yakınen takip edeceğim. Kriterimi oluşturan soru basit:
BDP Kürtlerin TBMM’de doğrudan temsil hakkına ne kadar sahip çıkıyor?
BDP’nin Türk halkını tümüyle kucaklamasını beklemiyorum.
Ülkenin geçtiği tarihi süreçte BDP’den tüm ülkeyi temsil etmesini beklemek hem haksızlıktır, hem de BDP’nin “yüklendiğini” iddia ettiği tarihi misyona uygun düşmez.
Taraflar tutmuşlar bir halatı, sürekli kendilerine doğru çekmeye çalışıyorlar.
Bu çekişmede hukukun üstünlüğü “rakiplerin” hemen hiç umurunda değil.
Konu ne olursa olsun, “meseleye” karşı tarafa nasıl çalım atacaklarını düşünerek yaklaşıyorlar.
Yargı mensupları kusura bakmasınlar ama türbanın üniversiteye girmesinden tutun, katsayıya, 367’ye, AKP’nin kapatılmasına kadar bir sürü “hukuki mesele” yargı kurumları tarafından “güç oyununun” gölgesinde sonuçlandırıldı, sonuçlandırılıyor.
Öte yanda, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan askeri atanmışların siyaset alanına doğrudan müdahalesi veya siyaset alanının sınırlarının çizilmesi ile şekillendi.
Bu açıdan bakıldığında askeri vesayet altında hazırlanan 1982 Anayasası’nın özgürlüklere yol açan değil, özgürlüklere sekte vuran bir anayasa olduğu aşikâr. Toptan değiştirilmesi için ülkede arzu var ama irade bir türlü oluşmuyor. * * *
“Devrimciliği” de “pratik” çalışmalarla öğrenmiş olan bu kişilerin çoğunluğu “liberalliğe” de kulaktan dolma masallarla alışmışlardır.
Kaba bir genelleme ile “eski sosyalist-sonradan liberal” ekibin iki ortak noktasından daha bahsedilebilir:
1) Zamanında kendilerine çok çektirdiği için askere karşı kin doludurlar. Karşı çıktıkları “statüko” onlar için tek bir kelimeye indirgenebilir: TSK!
2) Devrimci dönemlerinde “dünya nimetlerinden” uzak kaldıkları için önemli bir kısmı “iktidar nimetlerine” karşı Özal döneminden beri zaaf içindedirler. Adları önünde “Prof. Dr.” ibaresi taşıyanlar bile son yıllarda herhangi bir araştırma yapmamış olmalarına rağmen yandaş medya sayesinde “yollarını bulmakta” maharet sahibi olmuşlardır. Kendilerine hangi soru sorulursa sorulsun, son 10 yıldır “Meseleyi dünya konjonktürü ve küreselleşmenin karşı konulmaz dayatmaları çerçevesinde ele almak lazım” diye basmakalıp bir cümle ile cevap verirler. Ben şahsen onlar daha ağızlarını açmadan ne diyeceklerini doğru tahmin etmekten bıktım ama onlar adres soranlara bile yukarıdaki ezber çektikleri kalıp cümle ile cevap vermekten bir türlü sıkılmadılar.
“İrtica ile Mücadele Eylem Planı”nı hazırlayıp, hazırlamadığına dair elimde herhangi bir belge olmadığı gibi herhangi bir ön kabulüm de yok. Gelişmeleri sadece medyadan izliyorum.
Çiçek ile ilgili hukuki gelişmeler öyle bir arapsaçına döndü ki, elimde değil, gelişmeleri iç içe geçmiş bir kurgu roman takip eder gibi izlemekten kendimi alıkoyamıyorum. Bizzat kurgu (polisiye) romanlar yazan bir kişi olarak “Çiçek’in Önlenemez Maceraları”nı izlemek bende giderek hayranlık uyandırmaya başladı.
Çözüme yaklaşıldığı anlarda, her seferde, çözümsüzlüğü önlenemez bir kader haline getirme konusunda bu serüven adeta bir başeser olmaya doğru gidiyor.
* * *
Eğer, Diyarbakır hem bu maçta, hem de Bursa maçında “hükmen mağlup” ilan edilirse 2. lige düşecek ve bunun siyasi sonuçları olacak.
Benim yukarıda yazdıklarım ile ilgili hiçbir sözüm yok. Türkiye’ye hâkim zihin haritasını yansıttığı için bu yazıda bu maça değiniyorum.
* * *
Ancak, kimse bu tespitin nasıl yapıldığını şu ana dek sorgulamadı. Bana öyle geliyor ki, sahaya inen saldırganların gerçek Diyarbakır taraftarı olmadığını ilan etmek herkesin işine geldi. Nedense, insanlar aynı anda hem PKK, hem Diyarbakırspor taraftarı olamıyor. Şimdi her muhataralı maçta uygulanabilecek bir karine var:
Saldırganlar gerçek taraftar olamaz!* * *2) Bazı fotoğraflarda “şalvarlı bir adamın seyirciye kolları ile bir şeyler anlatmaya çalışırken” görülmesi anında onun “saldırganların başı” olduğunun ilan edilmesini sağladı. “Baş provokatör”ün elini kolunu sallayarak Diyarbakırspor Başkanı yanında gözükmesi de kaşların müztehzi çatılmasına neden oldu. Şalvarlı beyefendi sonradan bir kanalda durumunu anlatmaya çalıştı ama kendisinin provokatör olup olmadığını televizyon kanallarından daha iyi bilecek hali yoktu!Ancak, kimse bu tespitin nasıl yapıldığını şu ana dek sorgulamadı. Bana öyle geliyor ki, sahaya inen saldırganların gerçek Diyarbakır taraftarı olmadığını ilan etmek herkesin işine geldi. Nedense, insanlar aynı anda hem PKK, hem Diyarbakırspor taraftarı olamıyor. Şimdi her muhataralı maçta uygulanabilecek bir karine var: